fbpx
Favorilere Ekle (0)
Please login to bookmarkClose
Please login

No account yet? Register

“Kırık olsaydı, basamazdı”

Bu efsane gerçek olsaydı, Ottawa ayak bileği ve diz kriterleri  tek bir kriterden oluşurdu; yürüyememe. Acil servise gayet yürüyerek başvuran tibia plato kırıkları bile olabiliyor, ben şahidim..

ottawa

 

“Hastanın rutinleri çıktı”

Acilde rutin olmaz, olmaması lazım. Olursa üzülürüm. Ön tanımıza ve fizik muayenemize güvenmemiz gerekiyor. Ön tanı olmadan sadece “rutin” olduğu için istenen tetkikler; maddi zarara yol açmanın yanısıra dikkat dağıtıp asıl odaklanılması gereken konunun kaçırılmasına neden olabilir. Örneğin; ek hastalığı olmayan genç göğüs ağrılı hastada albumin görmenin bir mantığı yoktur. Tetkik isterken, hızlıca, “bunu neden istedim, pozitif/negatif çıkarsa ne verecek” diye düşünürsek rutin mantığından
sıyrılmış oluruz diye düşünüyorum. Ancak şunu da unutmamak lazım; yaşlı hasta, demansif hasta, mental retarde hasta gibi anamneze ve fizik muayenenin daha az güvenilir olduğu hasta grubunda laboratuar değerlerini daha geniş tutabiliriz.

“Hasta şu kutulardaki ilaçları içmiş”

Vizitlerde anlatmak daha kolay olsun diye; bir kısmı içilmiş ilaç kutularının hastanın yanıbaşında tutulması yaman bir ironidir; adeta ölüme davetiyedir. Vizitte ilaç ismini söylemek yerine kutuyu göstermek daha kolay olabilir, arkanızı döndüğünüzde ciddi suisidal hastanın kalan ilaçları da içmesinin geri dönüşü biraz zor olabilir.

“O kadar ambuladık ama dönmedi”

Ortamda kardiyak arrest olduğunda, cpr başlanıp ileri havayolu sağlandığında; olayın heyecanıyla bazen hastalar çılgınlar gibi ambulanabiliyor; kıdemli hekim kardiyak kompresyona çok odaklanırsa bu ayrıntıyı gözden kaçırabiliyor. AHA’nın önerisi 6-8 saniyede 1 soluk şeklindedir (dakikada 8-10 soluk). Hiperventilasyon sonucunda intratorasik basıncın artar, kalbe venöz doluş azalır, hastayı “iyi” solutmak adına hastaya zarar vermiş oluruz; dikkat.

“Tansiyon yüksekti, hemen 2 tane dilaltı verdik!”

Bu özellikle ileri basamak hastaneye sevk öncesi sıklıkla uygulanan uygunsuz antihipertansif tedaviler için geçerlidir. Tansiyon regülasyonu; nazik ve ayrıntılı bir konudur. Etiyolojiyi bilmeden sadece tansiyon düşürmüş olmak için yapılan hamleler; hastaya yarar yerine zarar verebilir. Özellikle akut dönemde serebral patoloji düşünülen (enfarktüs veya kanama) olgularda kan basıncını agresif bir şekilde düşürmenin; serebral perfüzyonu bozup hastaya zarar verebileceğini unutmamak lazım. AHA’da inmede tansiyon regülasyonu için ilgili yazan şu: “Her ne kadar kan basıncı yönetimi inme-hastasının acil bakımında önemli bir unsur olsa da; hasta hipotansif (sistolik kan basıncı <90 mmHg) olmadıkça, hastaneöncesi kan basıncı tedavisi önerilmez.” Hastaneye geldikten sonra da zaten 185/110 mmHg üzeri olmadıkça müdahale edilmiyor.

“Monitörize değildi, ritmi göremedim”

Özellikle arrest sözkonusu olduğunda, ortamdaki kargaşanın da etkisinin sebebiyle defibrilatör kaşıklarının şoklamanın yanısıra ritmi gösterme özelliği de olduğu unutulabiliyor. Birkaç defa şahit olduğum “yahu hasta arrest, hemşireler monitörize etmiyor!” gibi saçma bir serzeniş yerine, direkt defibrilatör kaşıklarını uygun yerlere koyarak hem ritmi görüp hem de şoklanabilir ritimse şoklayıp bir taşta iki kuş vurabilir; ve değerli yardımcı sağlık personelimizle aramızda gereksiz gerginliğie yol açmamış oluruz 🙂

“Nöbet geçirirken arrest oldu!”

VT/VF geçirip arrest olmuş olmasın? Nöbet diye izlenip aslında akut koroner sendrom olan hastalar olabiliyor; VT/VF arrestler jeneralize tonik klonik nöbetlere çok benzeyebiliyor. Özellikle daha önceden nöbet öyküsü olmayan, koroner sendrom açısından riskli hastalarda nöbet? sırasında ritmi görebilmek hayat kurtarıcı olabilir.

Editör: Yusuf Ali Altuncı

 

Bu Yazının Podcasti

Acilcinin Sesi

Bir Yanıt

blank
Ara