Bu yazımızda sindirim sistemi fizyolojisine büyük katkıları olmuş Dr. William Beaumont ve araştırmalarında kendisine eşlik eden hastası Alexis St. Martin’in hikayesini anlatacağız.
Dr. William Beaumont, çiftçi bir ailenin çocuğudur. 21’ine bastığında memleketi Connecticut’u terk eder ve New York’ta öğretmenlik işi bulur. 1810 yılında Vermont’a geçerek Dr. Truman Powell’dan “usta-çırak” ilişkisiyle hekimlik eğitimi almaya başlar. ABD’de o yıllarda hekim olmak için üniversite diplomasına filan gerek yoktur, “becerilerini” kanıtlayanlar ünvanı kaparlar. Beaumont da sadece 2 yıl sonra, Haziran 1812’de, Vermont Eyaleti Üçüncü Tıp Cemiyeti tarafından “tıp mesleğinin farklı uğraşlarında makul ve güvenli bir uygulayıcı” olarak kabul edilir. ABD ile İngilizler arasında geçen 1812 Savaşı’nda orduda cerrahi asistanı olarak görev yapar, savaş meydanlarının tozunu yutar. Savaş bitince New York’a yerleşir, muayenehanesinde hasta bakmaya başlar.
Ama sakin hayat ona göre değildir. Kanı kaynar, 1820’de tekrar orduya katılır. Üstelik artık tecrübelidir, bu defa “cerrah” ünvanını kapar.
Beaumont’un Hastası
1822 yazında Michigan bölgesine ait Mackinac Adası’ndaki bir askeri karakolda doktorluk yapmaktadır.
Okuma yazma bilmeyen, Fransızca konuşan sözleşmeli bir Kanadalı kürk avcısı olan Alexis St. Martin, 6 Haziran’da bir kaza kurşunu ile yakın mesafeden vurulur, kaburgaları ve midesinden yaralanır.
Savaş döneminden ateşli silah yaralanmaları üzerine tecrübeli olan Dr. Beaumont, yarayı tedavi eder. Ancak pek de ümidi yoktur, hastasının kısa sürede kaybedileceğini sanar. Görüntüleme tekniklerinin ve modern cerrahi imkanlarının olmadığı bir dönemde, batın üst kadrandan yaralanan bir hastanın sonu genelde pek de parlak değildir neticede…
Sanılanın aksine, St. Martin kurtulur. Ancak karnındaki yara tam olarak iyileşmez ve midesinden dışarı uzanan bir fistülü kalır. Bu haliyle kürk avcılığına devam edemeyecektir, birden işsiz kalır. O dönemde Fransız kürk avcıları, Amerikalıların ve İngilizlerin gözünde ikinci sınıf vatandaştır, sosyal destek imkanı da elbette yoktur, orta yerde kalıverir.
Tam bu esnada Dr. Beaumont el uzatır, “Gel yanımda çalış” der. St. Martin’in canına minnettir, onun yanında çalışmaya başlar. Dr. Beaumont bu işi temiz kalbi yüzünden mi teklif eder bilinmez ama, zamanla içindeki “deney yapma” dürtüsü fena halde kaşınır; Ağustos 1825’te New York’a taşındıktan sonra, eski hastası, yeni işçisi St. Martin üzerinde deneyler yapmaya başlar.
St. Martin’in her gün her öğününü kayıt altına alır. İpin ucuna taktığı besinleri adamcağızın midesine sokar, birkaç saat sonra çıkarır, ne kadar sindirildiklerine bakar. Şişelere fistülden mide sıvısı toplar, içlerine çeşitli besinler atarak sindirimin ne kadar süreceğini değerlendirir. Kavanozdaki mide sıvısının vücut ısısından etkilenip etkilenmediğini görmek için, St. Martin’in kavanozları koltuk altlarında tutmasını ister.
St. Martin bakar olacak gibi değil, bir ay sonra “Güle güle” der, Kanada’nın yolunu tutar. Ancak Beaumont projesini sürdürmekte kararlıdır; St. Martin’i ailesini Kanada’da bırakıp bir kez daha araştırmalara dahil olması için ikna etmeyi başarır. St. Martin belli bir ücret karşılığında Beaumont’un teklifini kabul eder. Aralarında, Beaumont’un St. Martin’i incelemesine izin veren bir sözleşme imzalarlar. Alexis St. Martin’in her türlü deneye boyun eğeceği ve Beaumont’un ona ödeme yapacağı, destekleyeceği, ona yer ve pansiyon vereceği gibi maddeler içeren sözleşme, hukuk dilinde yazılmış büyüleyici bir belge olarak nitelendiriliyor.
Ama Alexis aynı zamanda, Beaumont ile Mackinac Adası’nda geçen tutsak hayatının, tedavisi için mi yoksa yalnızca doktorun araştırmaları için mi olduğu sorusuyla yüzleşir. Birkaç yıl boyunca, sıcaklığın, egzersizin ve hatta duyguların sindirim süreci üzerindeki etkilerine kadar uzanan bir dizi deney daha yapılır.
Dr. William Beaumont, 1838’de “Gastrik Salgı ve Sindirim Fizyolojisine İlişkin Deneyler ve Gözlemler” üzerine olan tezini yayınlar.
Sonunda sözleşme süresi biter ve St. Martin, Kanada’ya ailesinin yanına döner.
Yaralanmanın üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen, 1850’lere kadar, Beaumont hastasına geri dönmesi için yalvaran mektuplar yollar, ancak bir daha başarılı olamaz.
Günümüzde; Antartika’da bir tepeden, hastanelere ve okullara kadar, Beaumont’un adı verilen çok sayıda yer var. Bunlardan yalnızca birinde, William Beaumont Ordu Tıp Merkezi’nin yemekhanesinde Alexis St. Martin’in adı yazıyor.
İki Tarafı Keskin Bıçak
Dr. Beaumont deneyler yapmaya ilgili olsa da, işin “alaylı”sıdır, bilimsel çalışma şartlarının çoğunu sağlayamaz. Ama ağırlık ve ölçüler doğru alınamadığından sonuçlar bulanık olsa da, midenin sindirimdeki rolünü ana hatlarıyla tespit etmeyi başarır. O güne kadar midenin sindirimdeki ana görevinin mekanik bir ”öğütücü” rolü oynamak olduğu düşünülürken, mide sıvısının kendi başına sindirime büyük etki sağladığını ispatlaması, kimyasal sürecin de anlaşılmasını sağlar.
Bugün bile, insanlar Beaumont’un Alexis St. Martin’e nasıl davrandığını sorguluyorlar. Neden yanında tutmaya devam etti? Fistülü kapatabileceğini mi düşündü? Hastasının kendi yanında daha güvende olacağına mı inandı? Yoksa yalnızca kendi merak tutkusuna yenik düşmüş ve bu uğurda bir insanın hayatını mahvetmiş bir araştırmacı mıydı?
Bu hikaye, doktorlar ve özelllikle de bilim insanları için; eski olduğu kadar önemli, uyarıcı bir hikaye. Çünkü Alexis’e hangi koşullarda ne yaptığı, nasıl tedavi ettiği, çalışmalarını nasıl yürüttüğü etik açıdan çok önemli.
Bilim insanlarının “sürekli ama sürekli ileri gitmeliyim” düşüncesi, bir yaşam biçimi haline gelebilir.
St. Martin’e fistül ağzını nasıl kapatıp açabileceğini öğrettiği gün, Beaumont’un bir hekim olarak işi bitmişti… Alexis St. Martin memleketine dönebilir ve normal hayatını sürdürebilirdi.
Beaumont’un temelde bilime katkı sağlamak ve Alexis’e yardım etmek isteyen biri olduğu düşünülebilir. Diğer yandan ünlü olmak, zengin olmak için her şeyi yapmaya çalışan biri olduğu da anlaşılıyor. Birbiriyle çatışan bu tarafları mükemmel bir şekilde dengelemek zordur.
Bilim adına yapıldığı savunulan işlerde; “karıştırıcı faktör” sayısı arttıkça, insanlığın yüksek yararına olacak katkı da azalır.
“Dosis sola facit venenum”
“İlaçla zehiri ayıran tek fark dozdur.”
Paracelsus
Dünya Tabipler Birliği tarafından yayınlanan Tıp Etiği Elkitabı, Tıp Fakültesinde derslerin yoğunluğu nedeniyle üstüne düşmediğimiz Tıp Etiği kavramını; hastadan onam almanın, hastaya bilgi vermenin, hastayla olan iletişimin ve doktorların kendi içindeki iletişimin önemini, özet şekilde, basit bir anlatımla ele alıyor.
Kaynak