Ne şikayetiniz var? diye sordu. Hasta “Başım dönüyor” dedi. Elindeki giriş kağıdından hastanın ismine bakarken içinden “Anlaşıldı, bugün başı dönenler günü.” diye geçirdi. Müşahadedeki vertigo hastalarını hatırladı. Nasıl olduğunu anlamıyordu ama nöbetlerin “semptomları” oluyordu. Bir gün göğüs ağrısı, bir gün senkop, bir gün karın ağrısı daha baskın hale geliyordu. Aklından bir çırpıda vertigoyla ilgili bilgileri süzülürken, bağırarak gelen kalabalığı duydu. Genç kadın ve çevresinde bir sürü erkek diye içinden geçirdi. Bingo! Gözlerini kırpıştıran kadın sedyeye adeta atılmış gibiydi. Herkes ister istemez bu gürültüye döndü. İsteksizce meşgul oldukları işi bırakarak ona yöneldiler. Göğüs ağrısının troponini çıkmış mıdır diye kaygılı tarafı aklını yokladı. EKG akut koroneri mi işaret ediyordu? Karar verememişti. Bugünkü ekiple hiç mutlu değildi. Hemşirelere EKG dediğinde kendilerine küfredilmiş gibi bakıyorlardı. Uzmana da danışmadı ama her yazdığı satırı bilgisayardan okuyormuş gibi bir baskıyla çalışıyordu. Kıdemlinin yığdığı angaryaları hatırladı. Kan basıncı bir 10 birim daha yükseldi. Çenesini sıktığını hissetti.
Kalabalığın ortasındaki genç bayanın hızla damar yolu açıldı tetkik için kan örnekleri alındı. Nasıl yaklaşacaktı? Senkop gibi mi konversiyon mu? EKG’sini istedi hemşireyle göz göze gelmeden. Yakınlarını yatıştırmaya çalışırken, bir yandan da bilgi edinmeye çalışıyordu. Dahiliye konsültanı yanına geldi. “Notu yazdım” dedi. Hızla bilgisayara gidip çabucak notu okudu. Akut koroner dışlansın, emboli dışlansın, kontrol tetkik… Anlaşıldı sabaha kadar hasta kendindeydi. Bu sırada bir 112 sessizce içeri süzüldü. Göz ucuyla hastanın solunumuna baktı. “Vitalleri nedir?” diye sordu hastanın yanına gelirken. Paramedik kendi koyduğu tanıyla başladı sözlerine. Derken bir 112 daha süzüldü içeriye, boş gördükleri ilk sedyeye hastayı geçiriverdiler. “Hocam telefon size, müşahadeden arıyorlar.” dedi sekreter. Telefonu alırken bir 112 sedyesinin ucu daha göründü kapıdan. Ortamdan koptuğunu hisseti. Sabahki sunumuna son kez bakamayacağını anladı. Cerrahlar hala konsültasyonlara bakmamıştı. Çenesini daha da sıktığını hissetti konuşurken. Yazdığı ilaç müşahedede yokmuş. Bir an arkasına bakmadan kaçmak istedi. Öfkesinin kabardığını hissediyordu. İçeride saysa 30’dan fazla kişi vardı ve herkes ondan kendi işini öne almasını istiyordu.
Kime çatmalıydı, dahiliyecilere mi, cerrahlara mı, kıdemlisine mi, hasta yakınlarına mı, Sağlık Bakanlığı’na mı? Öfkesi boşalacağı bir özne arıyordu.
***
Amerikan Acil Hekimler Birliği 1968 yılında kurulduğundan bu yana acil tıp alanında dünyada ve ülkemizde tıp pratiğinde çok önemli değişmeler olmuştur. Gerçek ve dramatik televizyon yapımlarının desteklediği kanıyla, acil tıp , acil tıp hekimlerinin özverili ve eksiksiz bakımını sağlayarak tıbbın en ön cephesinde yer alıyor görünmektedir. Ne yazık ki bu her zaman doğru değildir ve meslek olarak acil tıp hala çok gençtir ve büyümeye, olgunlaşmaya devam etmektedir. 1994 yılında ülkemizde İzmir’de başlayan acil tıp pratiği bugün tüm ülkeye yayılmış görünse de, yukarındaki girişte yer alan ortamda çalışmak isteyen sayısı azdır ve bu ortama girenlerden de çıkmayı bir defa bile düşünmeyen birisinin olduğunu söylemek iyimserlikten öte olur.
Acil tıp, fakültede alınan ve mezuniyet sonrasında yaşanan pratikten farklı bir ortamda sürdürülen bir hizmettir. Bu hizmeti yürütenler tarihlerini kendileri yapmaktadırlar ama onu serbestçe kendi seçtikleri parçaları bir araya getirerek değil, doğruca önlerinde buldukları, geçmişten devredilen verili koşullarda yaparlar. Bu derin ama basit bir stratejik öngörüdür. Acil tıp hekimleri kendi kaderlerini şekillendirmeye çalışmaktadırlar, ama yaptıkları seçimler, içinde bulundukları durum ve bu durum hakkındaki düşünceleri tarafından koşullandırılmıştır. Buradaki tuzak ‘daha önce var olmayan bir şeyi yaratmaya’ çalışırken hayal gücünü kullanmayı becerememek, ileriye bakmak yerine geriye bakmaktır. “Şimdiye dek hiç olmamışı var etmeye” uğraşıyor görünürken kriz anlarında geçmişin ruhlarını yardıma çağırarak, onların adlarına, sloganlarına, kıyafetlerine bürünerek bu yeni sahnede eskinin dilini, yöntemini ödünç alarak oynamaya çalışılır.
Bu yeni ortamda zaman, iş yükü, risk ve ilişkilerin baskısıyla baş etmeye çalışırken denenmemiş yolların denenmesi kadar eski alışkanlıkların da ödünç alındığı zamanlar yaşanmaktadır. Hasta yakınlarıyla, meslektaşlarıyla, diğer kliniklerle, hiyerarşiyle ve çevreyle çatışırken kuvveti ya da kurnazlığı tercih etmek bir mizaç meselesidir ama bu kendi başına bir strateji sayılmaz.
Stratejik zekayla ilgili bir kavramı tarif eden ‘Metis’ sözünün, kullandığımız dillerde belirgin bir karşılığı yoktur. Yunancada bu söz metiao ile, yani düşünme, meditasyon yapma, planlama kavramıyla olduğu kadar, metiomai, yani tertipleme, düzenleme kavramıyla da ilgilidir ve ileri düşünme, ayrıntıyı gözden kaçırmama, başkalarının düşünüş ve davranış biçimini kavrama ve genelde becerikli olma anlamına gelmektedir. Ama aynı zamanda aldatma ve hile gibi, bir stratejistin sanatı için çok gerekli olan oynaklığı da akla getirmektedir.
Metis’in farklı türde bir pratik zeka olduğunu ileri sürenler de vardır. Zeka ve kurnazlık olmaktan çok, ileriyi gören, şimdiki zamanın olaylarını uzun vadeli bir planın parçası olarak anlayan, durumların potansiyelini kavrayarak bunu başkalarını hatalı davranışa yönlendirmekte kullanılan türde bir zeka.
Metis’in en yararlı olduğu zamanlar, olayların oynak, hızlı, denenmemiş ve belirsiz olduğu zamanlardır ve birbirine zıt özelliklerin ve kuvvetlerin bir araya geldiği durumlardır. Ortada formüle edilebilen, önceden kestirilebilen bir davranış olmadığı, yalnızca şimdiki zamanı daha iyi kavrayıp ondan daha iyi yararlanmanın, geleceğin daha fazla farkında olmanın, geçmişten gelen birikim ve daha zengin tecrübeyi kullanarak sürekli değişen durumlara daha iyi uyabilmenin ve beklenmeyenler gerçekleştiğinde yeterince esneklik gösterebilmenin gerektiği durumlardır bunlar. Bütün bunlar stratejik zekayı tarif eden şeylerdir ve karmaşık durumlarda, muğlak koşullarda bir çıkar yol bulup üste çıkmakla ilgilidir. Ama bir o kadar da sezgiseldir.
En etkili stratejiler, yalnız şiddete dayalı olanlar değildir ama kazançların çoğu koalisyonlar kurabilme yeteneğinden kaynaklanır. Yazının girişinde betimlenen ortamda 112 ile kavga etmek, diğer kliniklerle tartışmak, hasta yakınlarıyla çatışmak, hiyerarşide üste ve alta doğrudan ya da dolaylı saldırmak yerine Metis kavramıyla açıklanan yaklaşımla koalisyonlar kurarak kazançlar elde edilebilir.
Mitolojiye göre, tanrıça Metis, Zeus tarafından ilk eş olarak seçilmiştir. Ama Zeus bu evlilikten doğabilecek bir erkek evladın hem kendi gücüne, hem de annesinin zekasına sahip olması halinde fazla üstün olacağından korkup, Metis’in kendi aldatma ve şaşırtma metotlarını kullanarak onu yer. Onu yutarken niyeti, tüm metis kaynaklarını ebediyyen kendi benliğinde tutmaktır. Ama bilmediği bir şey vardır: Metis o sıra hamile kalmıştır ve Athena adlı kızını doğurmaya hazırlanmaktadır. Nitekim sonunda Athena, tam gelişmiş biçimde Zeus’un kafasından fırlayarak doğar. Athena hem bilgelik, hem savaş tanrıçasıdır ve metisle bağları diğer tanrıların tümünden fazladır.
Yararlanılan Kaynaklar:
- Strateji, Lawrence Freedman, Alfa Yayınları Haziran 2015.
- Güncel Acil Tanı & Tedavi, Lange, Beşinci Baskı.
Bir Yanıt
Her anımızı ve hatta bugünümüzü anlatan güzel bir bakış açısı ve analiz.. eline sağlık.