No account yet? Register
İki yıl önce üniversitenin ”eğitim ve öğretimde mükemmellik merkezi” adı altında bir oluşumun içine dahil oldum. Bu merkez Bilişim Teknolojileri Fakültesi içerisinde fiziksel olarak yer alıyor ve direkt rektörlüğe bağlı olarak çalışıyor. Merkez için her yıl tüm fakültelerden 15-20 öğretim üyesi davet ediliyor. Bu oluşumun temel amaçlarından biri üniversite içerisinde öğretim üyelerinin, öğrencilerin kişisel gelişimlerini destekleyecek programlar yapmak, eğitim aktiviteleri düzenlemek. Başka bir çok amacı daha var tabiki.
Geçtiğimiz yıl benden akademisyenler için zaman yönetimi ile alakalı bir sunum/çalıştay yapmamı istediler. Şu ana kadar akademik olarak hedeflediğim çoğu şeye ulaşma açısından bakıldığında, kendimce zamanı iyi ve verimli kullandığımı varsaydılar ki, bu konuyu rica ettiler diye düşündüm. Kabul ettim, fakat kabul etmemin nedeni yıllar içinde zamanımı uygun kullandığımı düşünmem değil, yıllar boyunca zamanımı kullanmak konusunda yaptığım hatalardan aldığım dersler ve bunları düzeltirken öğrendiklerimdi. Bu son derece önemli konu ile daha acil tıp asistanlığımızın başında ilk olarak yüzleşmemizi sağlayan sayın abimiz Prof. Dr. Gürkan Ersoy’un deneyimlerinden de yararlanarak bu konuyu bir çalıştay şeklinde aktardım ve aktarmaya devam ediyorum. Gürkan hocamıza bir kez daha destekleri için teşekkür ederim.
Hazırladığım format, standard bir sunum değil. Konuyu bir çalıştay şeklinde veriyorum. Bu nedenle katılımcılar örnek verdiğim sorunlar ve çözüm önerileri üzerinde, kendi akademik ortamlarını da göz önünde bulundurarak pratik yapma imkanı buluyorlar. İnteraktif bu çalıştaydan zaman yönetminin en temel kurallarını öğrenmiş ve uygulamış olarak ayrılıyorlar. Bir çok olumlu geri bildirim aldığım bu çalıştayın ana noktalarını sizlerle paylaşmamak olmazdı.
O nedenle yoğun çalışan uzmanlar, akademisyenler olarak zamanımızı nasıl daha iyi kullanabileceğimiz konusunda bu yazı serisini başlatmayı uygun buldum. Her bir yazıyı 750-1000 kelimelik sınırlarda tutarak, kolay ve rahat okunmasına özen göstereceğim. Umarım keyifle okursunuz. Okurken sizde kendinizden bazı doğrular ve yanlışlar bulursanız ve bizlerle deneyimlerinizi paylaşırsınız çok memnun olurum. Çünkü tek bir doğru yok bu konuyla ilgili. Sizi hedefe ulaştıracak herhangi bir yöntem sizin en mükemmel yöteminiz olabilirken, bir yöntem yada bir ”doğru” herkes için çözüm olmayabilir.
Başlarken bir kaç kaynaktan hemen söz etmek istiyorum. Sunumu/Çalıştayı hazırladıktan sonra aşağıdaki kitapları da 7 gün içerisinde okudum ve sunumu modifiye ettim. Sizlere de mutlaka tavsiye ediyorum.
Diğer tavsiye edeceğim önemli bir kaynak ise lynda.com adlı site ve orada yer alan zaman yönetimi ile ilgili sunum ve kurslar.
Ve son olarak da Prof. Dr. Gürkan Ersoy’un sunumlarından birini mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.
Evet, bu bir kaç kaynak önerisinden sonra artık yavaşça konuya girmek uygun olacak.
Öncelikle kendinize şu soruyu sormanızı istiyorum. Neden bu yazıyı okuyorum?
Şimdi genel olarak, bu seviyede eğitim ve profesyonel deneyime sahip olan insanları bu süreçte zaten zaman yönetimini kavramış olması gerekirdi diye düşünebilirsiniz ama ne yazık ki bu böyle değil. Dolayısı ile okumanız normal, ben de hala okuyorum, öğreniyorum. Ya da konuya hakimsiniz ama hala bazı eksiklerinizin olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ve acaba yeni bir şey var mı diye merak etmiş olabilirsiniz. Şunu söyleyebilirim ki, bu yazı serisinde cidden hayatınızı kolaylaştıracak, günü çok daha verimli kullanmanızı sağlayacak bir çok eski yeni öneriler bulacağınız gibi, bazı applikasyonlar, farklı uygulamaları da sizlerle burada tek tek paylaşacağım.
Kendinize sormanızı istediğim diğer bir soru da şu: İşiniz için mi yaşıyorsunuz yoksa işinizi yaşamak için mi kullanıyorsunuz?
Bazılarınız bu soruyu çok içiçe geçmiş bulabilir ve anlam veremeyebilir. Soruyu değiştirerek sorayım, sizin 24 saatinizin büyük çoğunluğunu hangisi kaplıyor? Şimdi tabiki asistanlık söz konusu olunca akan sular duruyor burada ama uzman ve akademisyen düzeyinde bu soru sanırım daha fazla anlam kazanıyor.
Ama çoğumuz şu sözlere aşinayızdır heralde: keşke 1 saatim daha olsaydıı, keşke 10 dk önce uyansaydım da şu uçağı/otobüsü/treni kaçırmasaydım, bu trafikte nereden çıktı şimdi filme yetişemeyeceğiz… Bu şekilde çok keşke üretmek mümkün ve hergün üretiyoruzda. İşte bu yazı serisi bu kelimeyi zaman ile ilgili olan durumlar için yok etmeyi amaçlıyor. Ya da kendinizden 3-4 kopya yaparak da durumu idare edebilirsiniz.
Kaybedilen zaman bu kadar önemli mi? Sonuçta hedefe bir şekilde ulaşıyorsak, bu çok da önemli değil diye düşünebilirsiniz. Fakat eğer bu zaman kaybını yaşamasaydık, acaba onunla ne yapardık ya da yapmak isterdik… bu belkide çok daha önemli bir soru. Bu konuya çok güzel verilmiş örnekler var: bir yılın anlamını final/bütünleme sınavından kalan bir öğrenciye… bir ayın değerini erken doğum yapmış olan bir anneye…bir haftanın önemini bir dergi editörüne… bir saatin ne demek olduğunu ameliyatta olan 5 yaşındaki oğlunu bekleyen bir babaya… bir dakikanın değerini uçağı kaçırmış bir işadamına… bir saniyenin değerini kazadan kıl payı kurtulmuş bir kişiye… bir milisaniyenin değerini dünya şampiyonasında ikinci olmuş bir yüzücüye sorun… Eminim sizlerinde bu verilen örneklere yakın, zamanın ne kadar önemli olabileceğini bizlere hatırlatan anıları vardır.
Diğer güzel bir örnek şu: Hesabınıza her gün saat 00.01’de 86.400 TL para yatırılıyor. Bu parayı istediğiniz gibi harcamakta serbestsiniz. Yatırım yapabilirsiniz, gerekli yada gereksiz harcamalar yapabilirsiniz. İsterseniz mangal kömürü niyetine de kullanmak isteyebilirsiniz. Kullandınız kullandınız, kullanmadınız bu para gece saat 24:00’ı gösterdiğinde sıfırlanıyor. Ne yapardınız? Tabiki çoğumuz, en azından akıllı insanlar olarak bunu en iyi şekilde kullanmak isterdik. Peki aynı şeyi neden zaman için yapmıyoruz? Bu 86.400 saniyeyi daha verimli kullanabilecekken, ciddi bir israf içindeyiz. Bu düzeydeki insanlar olarak bu davranış bize cidden yakışmıyor ve değişmeliyiz.
Fakat değişime sebep olacak bir neden lazım. Bu neden sizin için ne? Benim için bu mutlu hissetmek ve olmaya çalışmaktı. Bunun kendime ve sevdiklerime (aile, arkadaş) daha fazla zaman ayırmakla mümkün olabileceğini düşündüm. Ama insanları farklı farklı şeyler mutlu ediyor tabiki. Bunu araştıranlar insanları en çok mutlu eden şu sonuçlara ulaşmışlar: başka bir insana bakım sağlamak (bunu bizler her gün yüzlerce kez yapıyoruz mesela), egzersiz yapmak, kültürle ilgilenmek, hayvan beslemek. Fakat bir saniye! bunların hepsi ekstra zaman isteyen şeyler, ilkini saymazsanız, o zaten şu an işinizin bir parçası. Egzersiz mesela… bulunduğum şehirde salon 5 dk mesafede gidip spor yapıp gelmem en az 2 saati buluyor… Hayvan beslemek… kediniz varsa sorun yok… köpek besliyorsanız ek işiniz var… Yani sonuçta demek istediğim, bizi mutlu eden şeylerin zamana ihtiyacı var ve sizler zamanınızı iyi yöneterek hayatı daha mutlu yaşayacak avantajlar, ek zamanlar kazanabilirsiniz.
Serinin bundan sonraki bölümlerinde artık spesifik önerilerle devam edeceğim. Şu an 958 kelime olmuş ve burada bitirsem iyi olacak.