No account yet? Register
1–3Dünyamızın yaklaşık 4,5 milyar yıllık yaşının olduğunu düşünürsek, 150 bin yıllık insanlık tarihinin ne denli kısa olduğunu idrak edebiliriz sanırım. Bu sayılar ışığında; gelecekteki tıbbın çok daha ileri teknoloji ile donatılabileceği, şimdilerde üzerinde durulan hastalıkların unutulup yenilerinin geleceğini tahmin etmek zor olmayacaktır. Zira, tarih boyunca insanın olduğu her yerde var olan “iyi etme”, “iyileştirme”, “Acı alma” günümüze kadar evrilmiş; eskinin ölümcül, yeninin tedavisi kolay hastalıklarını yöneten tıp bilimi farklı bir boyut kazanmış, kazanmaya da devam edecektir.
Bu yazımızla beraber yeni bir yazı dizisine daha, “Tıp Tarihi” ‘ne başlangıç yapmış oluyoruz. Tarih öncesi devirden başlayacak olan yazılarımız, günümüz tıbbına kadar uzanacak olup; her bir bölümü, zevkle okuyacağınızı umuyorum.
Tıbbi Bilgi Evrimi
Dünyaya hüküm süren insanoğlunun, var olduğu her devirde hastalık ve yaralanmalar vuku bulmuştur. Bu yaşanmışlığın her bir anında, adlandırılmaları farklı da olsa hekim vardı. Ne yazık ki, İnsanlık tarihinin ilk sayfalarındaki bu “hastalık iyileştiricilerin” nasıl ve ne ile bunu sağladıklarına dair kesinleşmiş kanıtlarımız yoktur.
Bu noktada, akla ilginç sorular da gelmiyor değil elbet…
Tıp adı verdiğimiz durumdan, hastalık ve iyilik halinin anlamından bir haber olacağını tahmin ettiğimiz insanlık; tıbbi bilgiyi nasıl oluşturmuş, onu ne zannetmiş ve bu tecrübeyi nasıl aktarmıştı?
Peki ya, hasta olan ilkel insan… Kendisindeki değişikliği ne olarak adlandırmıştı?, başkasının yardımı ile bunu atlatabileceğini, hatta bunu atlatmanın bir yolu olup olmadığını fark edebiliyor mu idi?
İşte bu sorularımıza yanıtlar, tıbbi bilginin oluşumundaki ilk aşamayı bize göstermekte olabilir;
Ilkel insan, kanın akmaya devam ettiğinde canlının öldüğünü gördü; O halde vücüdundaki kan akan yerin üstüne bastırırsa kan durur, canlı kalırdı…
İlkel insan, sıcaklayan hayvanın suya girdiğini gördü; O halde kendisinde bizim ateş olarak nitelendirdiğimiz sıcaklığı hissederse, suya girer ve rahatlardı…
Kısaca, insanlık ilk tıp yaklaşımını İÇGÜDÜLERİ sayesinde yapmış olmalı idi.
Tıbbi bilginin evriminde ilk aşamanın “İçgüdüsel Tıp” olduğunu söyleyebiliriz. Bundan sonraki tıbbi bilgi evrimi basamakları ise, sırası ile; Ampirik Tıp, Büyüsel Tıp, Felsefi Tıp ve Bilimsel Tıp’ tır.
İnsan, içgüdüleri ile kendisini iyileştirmiş olsa da, zamanla; tıbbi bilgi evriminin sonraki aşamasının doğacağı bir soru belirivermişti…
Bir şeyler ters gidiyorsa, bunu yapan başka bir şey de olmalı idi… “Neden” var ise, onu ortadan kaldırırsa iyileşebilirdi..
Vücuduna bir diken battığında canı yanıyordu, onu çıkartırsa ağrı geçiyordu… ağrıyan bir başka yerine güneşte ısınmış taş koyduğunda ağrısı geçiyordu… Güneş mi iyi idi, taş mı? Yoksa sıcaklık mı? İnsan, bunun yararlı olduğunu biliyordu ve bu AMPİRİK tecrübeler, onun için yeterli idi… Hatta, bazen; tedavi edici etken ile hastalık arasında biçimsel benzerlik olmasını görmesi, diğer yeterliliği de oluşturuyordu. Örneğin, incir gibi beyaz bitki sütü içeren bitki insanın süt salgısını da arttırabilirdi…
Ampirik Tıp’ taki en büyük eksiklik, bir şekilde elde edilen bir teorik bilgi, analiz, sentez ya da neden-sonuç ilişkisi gibi bilimsel bir yöntemle ele alınmamış olmalarıdır.
Öyle ki, insanlık bu dönemde çok ciddi bedensel işlemlere tanık oldu. O dönemde yaşayan insanlar, bazı insanların farklı olduğunu görüyordu. Bu farklılık kötü ruhların işi olabilir mi idi?
Madem ki, insandaki rahatsızlık verici şeyi çıkartınca iyileşiyordu, rahatlıyordu. Kötü ruhu bedenden çıkartmalı idi. İşte, arkeologlarca tespit edilen bazı kafataslarındaki deliklerin bunun işareti olması mümkün. Trepanasyon işlemi verilen bu yöntem ile o dönemdeki insan tedavi ediliyordu belki de…
Trepanasyon, beyin zarına zarar vermeden kafatasının bir bölgesinden bir kemik parçasının kesip çıkartılması…
Zamanla ampirik tıbbi uygulamaların gücü başka bir tıbbi evrim basamağını doğurmaya başladı. Nedeni açıklayamadıkları rahatsızlık halleri, doğaüstü güçler ile ilişkilendirilmeye başlandı. Artık, büyü zamanı idi… Büyüsel Tıbbın doğumu ile, temel anlayış olarak “o güçle anlaş ve onu uzaklaştır” benimsendi. Artı yeni dönemde, mask, ayin, dinsel törenler rağbet görecekti… Üstelik, öykü ve söylentilerle; büyücülerin gücü, daha da yüksek gösteriliyor ve bu tıp hızla besleniyordu…
Zaman ilerledi, tarih milattan önce 6. – 5. Yüzyıllara gelindiğinde bir coğrafi bölgede yaşayan insan topluluğunun önayak olduğu yeni bir akım doğmaktadır. Güzel ülkemizin bir bölüm toprağı ile beraber yunan yarımadasında doğan bu akımın ismini bizler “Felsefe” olarak bilmekteyiz.
O döneme kadar bu insanlara bildikleri yeterli geliyordu, lakin gerçekten öylemi idi acaba? sorusu ile başlayan bu akımda her şey sorgulandığı gibi, tıbbi bilgi de sorgulandı. Bu insanlara göre, kuşku ile baktıkları bu bilgilere güvenmenin tek yolu akıllarına uygun gelmesi idi. Aslına bakarsanız, sorgulama tıp ile başlamamıştı. Ancak, önce doğa ile; hemen sonra ahlak ile devam eden sorgunun, tıbbi bilgiyi de içine alması kaçınılmazdı.
Felsefe ile uğraşan insanlar’ın bitmeyen sorguları önceki teorileri değiştiriyor, yeri geldiğinde tamamen ortadan kaldırabiliyordu. Öyle ki, eleştirel yaklaşıma dayanamayacak olan bu tıp teoriler; kimi zaman tıbbi pratiğe de katkı sunmayıp, hekim tarafından hastanın etkilenmesinden öteye de geçemiyordu.
Geriye doğru baktığımızda, asıl mesleği Filozof olanların, kendini hekim gibi görmeye ya da toplumca böyle kabullenilmeye başladıklarını görmekteyiz…
Bir zaman sonra, tıp ile felsefeyi birbirinden ayıracak kişi ise Hipokrat olacaktı. (M.Ö. 460-370)
Hipokrat’ın felsefi tanımları daha sonralardaki tedavi edici hekimliğin temellerini oluşturmakla kalmadı, halen kabul ettiğimiz pek çok ilkeye de temel oldu…
Yazı Dizisi Birinci Bölümü Sonu….
Buraya kadar özet olarak geçtiğimiz tıbbi bilgi evrimini ve gelişecek olan bilimsel tıbbı; bundan sonraki yazılarımın bölümleri içinde yer vermeye çalışacağım…
Sonraki yazı: Eski Uygarlıklarda Tıp…
4 Responses
Hocam ikinci bölümü bir an önce yayınlamanız dileğiyle..emeğinize sağlık
Geleneksel tıbbı bilimsel zeminde ve modern bilimsel yöntemlerle yeniden değerlendirmek ve bu değerli tecrübe birikiminden faydalanmak gerekir. Ülkemizdeki tıp otoritelerinin olumsuz ve toptan, değerlendirmeden reddedici tutumları nedeniyle bu alanda ülkemiz çok geri kaldı. Yetkisiz hekim olmayan kişiler de bu alanı çokça suistimal ettiler ve kullandılar. Buna karşın Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp, bilimsel zeminde Çin, Hindistan vs Asya ülkelerinde, Amerika ve Avrupa’da değerlendirildi. 2014 yılında da sağlık bakanlığı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Daire Başkanlığı’nı kurdu. Sertifikalı yetkili hekimler harici kişilerin bu alanı suistimal etmeleri yasaklandı. Gelecekte bu alanın ülkemizde de hak ettiği yeri bulacağına ve modern tıpla birlikte insan sağlığına hizmet edeceğine inanıyorum.
büyü, efsun işlerine geri döndük ülkemizde.şifacılar, sınık’çılar cirit atıyor. kaynak: çoğu zaman peygamberin dönemi ve uygulamaları olarak gösteriliyor. kanserden astıma her şeye iyi gelen bitki kürleri çok güncel. (limon+sarımsak) tıp ile ilgisinin olmadığını düşündüğümüz simalar, medyada meşhurlar. biyolog zatlar klinisyen tıp uzmanlarına parmak sallıyor bildiklerini zannettikleri ile. nereye evriliyoruz!
Geçen gün katıldığım bir kurs da birçok hekim arkadaşımın Modern Bilimsel Tıbbı defansif tıp olarak adlandırmaları ve geleneksel tıp yöntemlerini desteklediklerini duyunca ben de düşündüm bunu..nereye evriliyoruz?