fbpx

Açık Erişimli Dergiler ve Sahte/Yağmacı Dergicilik: Nedir, Ne Değildir?

Favorilere Ekle (0)
Please login to bookmarkClose
Please login

No account yet? Register

Akademik dünyada açık erişimli dergiler ve yağmacı & sahte dergicilik kavramı uzun zamandan beri önemli tartışma başlıklarından birini oluşturmaktaydı. Ülkemizde geçmişte akademik yükselmenin temel kriterlerinden birini temsil eden “SCI-Expanded dergide yayın yapma” gerçeği nedeniyle, SCI-E yayın sayıları, özellikle tıp alanında logaritmik olarak artmaya başladı. Hekimler önlerine konan bu “SCI-E engelini” de, içinde açık erişimli (open-access) dergilerin de bulunduğu ve sayıları gitgide artan bir dergi yumağıyla aşmaya çalıştılar. Bu sırada açık erişimli dergilere bir anda “paralı dergi” denmeye başlandı ve hızla kötülendiler. Suçlu olan açık erişimli dergiler mi? Açık erişimli dergilerle yağmacı/sahte dergilerin farkı nedir? Bir akademisyen yayın yapmaya çalışırken, yağmacı-saldırgan dergilerden nasıl uzak durabilir? Akademik dünyanın içinde dahi, ciddi şekilde bilgi eksikliği olan bu konuyu bazı sorularla tartışmaya çalışacağım. Yazdıklarımı olabildiğince basit bir dille anlatmaya çalıştım. İyi okumalar..     

Soru: Bilimsel dergiler nereye para harcarlar? Web tabanlı dergilerin maliyeti, kağıda basılı dergiye göre daha mı düşüktür?

Her şeyin başında bilimsel dergilerin mali yapılarını inceleyerek işe başlamak gerekli diye düşünüyorum.. Bir bilimsel dergi; kağıda basılı gerçek bir dergi formatında çıkabilir, bununla birlikte günümüzde basılı kağıt aracılı okurluğun gitgide azalmasının bir sonucu olarak tamamen web tabanlı (online) bir dergi olarak da okuyucularına ulaşabilir. Hem basılı (hard-copy), hem de web tabanlı olarak faaliyet gösteren dergiler de vardır. Bunu aslında günümüzdeki gazete okuma alışkanlıklarına benzetebiliriz; çoğu gazeteyi artık webden, hatta cep telefonlarımızdan takip ediyoruz.

Aynı gazetelerde olduğu gibi, bilimsel dergileri çıkartmanın da bir maliyeti vardır. Eskiden bu maliyet; yazının dergi formatında tekrar üretilmesi, matbaa ve dizgi faaliyetleri, derginin abonelere ulaştırılması gibi başlıklar içermekteydi. Şu an yine gazetelerde olduğu gibi bu maliyet uygun web sayfası dizaynı, makalenin PDF veya web okuyuculardaki dizgisinin oluşturulması, makalenin online yüklenmesine izin veren bir web sitesinin kurulması, hakem havuzunun bu sistemde tutulması, hakem-editör atama sistemlerinin kurulması, derginin birçok indekste tanıtılması ve bunların yıllık idamesini içeriyor. 

Eğer daha önce kendiniz veya kurumunuz adına bir web sitesi dizayn ettirdiyseniz; bu web sitesinin idamesini sağlamak, hemen hemen her gün onlarca etkileşimli içerik yüklemek, bunları belli bir formatta düzenletmek ve derginizi (web sitenizi) dünya çapında yaymak gibi bir amacınız olduysa, bu işin hiç de ucuz olmadığını biliyor olmalısınız.

Soru: Üniversitedeki kurumsal hesabımdan bir makaleyi indirebiliyorken, evden indiremiyorum. Neden böyle? Açık erişimli olmayan bu dergiler daha mı güvenilir?

Eğer bir makaleyi indirmek için normalde para ödemeniz gerekiyorken, bir üniversitenin (veya aboneliği olan başka bir kurumun) proxy’si aracılığıyla bilgisayarınıza şifre girmeden indirebiliyorsanız, bu dergi açık erişime izin veren bir dergi değildir, abonelik bazlı çalışmaktadır. Bu dergiler, ortaya çıkan maliyeti çeşitli kurumlarla yapmış oldukları anlaşmalar sayesinde karşılarlar. Kısaca makaleyi evden indirmeye çalıştığınızda sizden bir makale için 150 dolar istiyorken, üniversitenin kurumsal hesabından girerek ücretsiz şekilde indirebildiyseniz, birisi yine o parayı (belki daha azını) sizin adınıza ödemiştir. Bu dergiler (veya dergi grubunun bağlı olduğu büyük şirketler), dünyanın her tarafında ulusal sağlık kuruluşlarıyla, üniversitelerle, devletlere ait bilimsel kurumlarla çeşitli anlaşmalar yapar, buradan fonlanırlar.

Bu durumun ticari olarak bir sorun yaratmadığı son derece açıktır. Fakat “bilimin” alınır satılır bir meta gibi değerlendirilmesi ve toplumda sadece belli bir kesimin kullanımına açık olması etik tartışmaları beraberinde getirmektedir. Bu konu tartışmaya oldukça açıktır, konumuz da bu olmadığı için ayrıntıya girmeyeceğim.

Eğer yukarıda anlatılan durumun tersine bir durum sözkonusuysa, yani siz bir makalenin yolda yürürken 4G telefonunuzla bile tam metnine erişebiliyorsanız, sizden hiçbir ek ücret veya ödeme istenmediyse, bu dergi açık erişimli bir dergidir. Bu dergilerin de maliyetlerini, üst tarafta anlatılan nedenlerle bir yerlerden karşılamaları gerekir. Açık erişimli dergiler maliyetlerini şu şekillerde karşılayabilirler: 1. Reklam alarak. 2. Bir kurumun/hayırseverin, ben bu derginin tüm maliyetini üstleniyorum demesiyle. 3. Bu maliyeti yazardan veya yazarın kurumundan talep ederek..

  • Bir açık erişimli dergide tüm maliyetin dergiye alınan reklam aracılığıyla karşılanması mümkün değildir, bu nedenle ilk seçeneği hızlıca eleyebiliriz. 
  • İkinci seçenek olan “hayırsever” kişinin bulunması pek mümkün değilse de, bir kurum bu maliyeti karşılayabilir. Örneğin açık erişimli bir dergi olan Turkish Journal of Emergency Medicine dergisinin tüm finansmanı (ki ciddi bir meblağ tutmaktadır), kurulduğu günden bugüne Türkiye Acil Tıp Derneği tarafından karşılanmaktadır.   
  • Üçüncü seçenek ise bu ücreti yazar veya yazarın kurumundan talep etmektir. Her açık erişimli derginin arkasında onu yıllarca finanse edecek bir kurum, dernek ya da reklam geliri olması mümkün değildir. Bu nedenle sözkonusu seçenek, açık erişimli dergiler tarafından en sık kullanılan yöntemdir. Türkiye’de pek örneğine rastlanmamakla birlikte, yurtdışında bazı araştırma fonları bilimsel yazıların yayına dönüşmesinde, açık erişimli dergiler için yazarlara fon tahsis edebilmektedir. Türkiye’de is bu durum sıklıkla, yazarın kendi cebinden bu bedeli ödemesiyle sonuçlanmaktadır.

Kısacası, bir derginin kurumsal abonelik (subscription) bazlı olması ya da açık erişimli (open access) olması, o dergiyi daha az veya daha fazla güvenilir yapmaz. Aynı kurumsal abonelik bazlı dergilerde olduğu gibi, açık erişimli dergiler de genellikle birçok dergiyi zincirlerinde barındıran büyük şirketlerdir. Bu işin bu tip şirketler aracılığıyla yönetilmesi hoşunuza gitsin veya gitmesin; tüm diğer şirketlerde olduğu gibi yayıncılık şirketleri de kar eder, zarar eder, “ürünlerinde” indirim veya zam yapar. Bu şirketlerin çoğunun sizin makalenizin yayınlanması için göndereceğiniz 1000 dolara ihtiyaçları yoktur. 

Soru: Açık erişimli dergilerin genellikle kökenleri belirsiz, bunlara güvenebilir miyim?

Açık erişimli dergicilik son yılların en hızla artan trendidir. Kategorik olarak bir açık erişimli dergiye iyi veya kötü denmesi mümkün değildir. Çünkü hem abonelik bazlı dergilerde, hem de açık erişimli dergilerde uygunsuz editöryal kurul, kör olmayan değerlendirme, yan tutma gibi özelliklere rastlanması mümkündür. Bununla birlikte çoğu abonelik bazlı derginin open access opsiyonu vardır (örn. The Lancet, Ann Emerg Med, Acad Emerg Med, Am J Emerg Med..), hatta büyük grupların sadece open access olarak çıkardıkları dergiler de mevcuttur (JAMA Open, BMJ Open..). Bir yazar veya yazar grubu bilimsel bulgularının engelsiz şekilde halkla veya klinisyenlerle buluşmasını isteyebilir, bu nedenle yazısını ücretini ödeyerek “açık erişimli” hale getirebilir. 

Burada verilen dergilere bakarsak, örneğin Amerikan Tıp Birliği gibi köklü bir kuruluşun resmi yayın organı olan JAMA Open’ın “para karşılığı yayın yaptığı” iddiası komiktir, güvenilmez olduğu iddiası daha da komik kaçacaktır. Burada ödenen “ücret”, ülkemizdeki yaygın inanışın aksine yayınlamak için ödenen “rüşvet” değil, yazıyı topluma açık hale getirmek için ödenen ücrettir.

Soru: Gaspçı, sahte ve yırtıcı dergi ne demektir, açık erişimli dergiyle bu kavramlar aynı şeyi mi ifade ederler? 

Kamuoyunda hemen hemen üçü de aynı anlamda kullanılan; özünde aynı, fakat içerikleri arasında minör farklar olan üç tip yalancı dergicilikten bahsedilmektedir: 

  • Gaspçı dergiler; iyi bilinen bir derginin internet arayüzünü taklit ederler. Aslında fiilen ortada basılan ve yayınlanan bir dergi yoktur; taklit edilen bir dergi vardır. Eğer taklit edilen dergi bir de sadece orjinal dilinde yayınlanan ve İngilizce arayüzü olmayan bir dergiyse dolandırıcıların işleri daha da kolaylaşır. İsveç’te ve sadece İsveççe dilinde yayınlanan SCI-E bir dergi düşünelim; bu dergi yıllardan beri kısa bir İngilizce abstract yayınlasın, ama derginin ana dili ve web arayüzü tamamen İsveççe olsun. Dolandırıcıların tek yapmaları gereken, bu dergi için bir İngilizce arayüz tasarlamak ve Google aramalarında yeni web sitesini üst sıralara yükseltmek olacaktır. Bundan sonra derginin “yeni İngilizce arayüzüne” gönderilen makaleler için yazarlardan bir ücret talep edilecek, ücret tahsil edildikten sonra ortadan kaybolunması gerekecektir. Yazarlar haliyle dergiye mail üzerine mail gönderecekler, fakat sonuç alamayacaklardır. Yazarların bu şekilde dolandırıldıklarını anlamaları bile ayları bulabilir.
  • Sahte dergilerde ise dolandırıcılık yöntemi biraz daha farklıdır. Gaspçı dergiler, orjinal bir derginin web sitesini taklit ederek dolandırıcılık yaparlarken, sahte dergilerde bu şekilde bir orjinal dergi de yoktur (bu yolla “esas dergiye” şikayet edilme şansı da yok olur). Burada yapılan uygulama bir dergi isminin uydurulması (örn. Clinical Journal of Applied Emergency Medicine :), ardından da bu dergiye prestijli ve şüphe uyandırmayacak bir web arayüzü tasarlanmasıdır. Bu web sitesinde dolandırıcılar derginin birçok indekste tarandığını, hızlı yayın garantisi verildiğini, yazıların hızlıca basılacağını okurlara duyururlar. Sonuçta ise gaspçı dergilere benzer şekilde yazardan makale bedeli alındıktan sonra, gönderilen maillere yanıt alınamaz.
  • Yırtıcı dergilerde, yukarıda anlatılan iki durumun tersine, gerçekte bir dergi vardır. Hukuk terimlerine pek aşina olmasam da, bu konunun gerçekten nitelikli dolandırıcılık kısmına girdiğini söyleyebilirim. Yayınlanmakta olan bu dergi, genellikle ISSN numarasına sahip, belli bir editoryal kurulu olan süreli bir yayındır. Garip olan durumsa şudur: Bu dergilerin editöryal kurullarına sürekli bazı isimler eklenir ve çıkar, ortada hiç yazı yokken bir anda 20 yazının olduğu bir sayı çıkartabilirler. Yazarların ülkelerini ve maddi durumlarını kabaca test ederek “makale değerlendirme ücreti”, “dil revizyonu ücreti”, “yayın ücreti” başlıkları altında az veya çok para talep edebilirler. Bu dergilere, hemen hemen tüm doktorlar aşinadır. Bunlar aralıklı olarak (bazen spam kutusuna da düşen) derleme makale isteği, makale talebi gibi arsız ve yorulmak bilmeyen mailler atarlar. 

Burada bahsedilen her üç “dergicilik” yönteminin de apaçık dolandırıcılık olduğu aşikardır. Her üç yöntem de doğası gereği ve genellikle “açık erişimli dergicilik” yöntemini benimser. Para ödediğinize göre, makaleniz de herkes tarafından okunabilmelidir bu sisteme göre. Günümüzde açık erişimli dergilerin %1-10’unun yırtıcı dergi şüphesi taşıdığından bahsedilmektedir, gerçek oran belli değildir ve hiçbir zaman belli olmayacaktır.

Dolandırıcılar genellikle açık erişim sistemini kullanıyor diye, açık erişimli dergiciliği yırtıcı ilan etmek mümkün değildir. Çünkü açık erişimli olan ve gayet düzgün şekilde yönetilen birçok dergi de mevcuttur. Yolda gördüğünüz siyah kasketli adam cüzdanınızı çaldı diye, tüm siyah kasketlilere hırsız diyemezsiniz. 

Soru: Bu yağmacı dergileri nereden tanıyabilirim?

Muhtemelen hemen tanıyamazsınız. Eğer benim gibi her gün, hangi dergide ne yayınlanmış, hangi dergi yayın politikasını değiştirmiş vb meraklısı değilseniz, yepyeni bir dergiyle karşılaştığınızda hemen bir yargıya varmanız kolay olmayacaktır. Bir kütüphaneci olan ve yırtıcı dergilerin indeksini tutmaya çalışan Jeffrey Beall bu işi 2017 yılında bıraktı. Böyle bir liste tutmaya çalışmanın hem zor, hem de tehlikeli olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Zor; çünkü internet denilen karadeliğin içinde bir web sitesinin açılması ve kapanması saniyelerle ölçülebilir, aynı anda 500 tane yırtıcı dergi piyasaya girip, hepsi bir günde yok olabilir, listelenmeleri teorik olarak pek mümkün değil. Tehlikeli; çünkü sizin yırtıcı dergi olarak “kara listeye” aldığınız dergi, aslında gayet prestijli bir yayın grubuna da ait olabilir. Prestijli bir açık erişimli dergiye iftira attığınız için, sonu gelmeyen uluslararası davalarla uğraşmak zorunda kalabilirsiniz. 

Demek ki, bu dergilerin bir listesinin tutulmasının pek de faydası yok. Elimizde bunları tanımak için hangi araçlar var peki?

  • Yayınlarınızı bir dergiye göndermeye niyetlendiğinizde, orta sınıf dergilerden değil üstlerden başlayın. SCI-E ve ESCI dergi listesinde anahtar kelimeyle tarama yapabilmek için Thomson Reuters’in güncel Master Journal List’ini kullanabilirsiniz.
  • Derginin gerçekten açık erişimli bir dergi olup olmadığını anlayabilmek için Directory of Open Access Journals (DOAJ) dizinini kontrol edin.
  • E-mail kutunuza düşen; editoryal kurul davetiyesi, derleme yapılması isteği, bu konuda bir yazınızı gördük, bize de yazar mısınız türünde davet mektuplarının hepsini spamleyin ve asla cevap yazmayın.
  • Çok hızlı yayınlanma güvencesi veren dergilerden uzak durun.  
  • Güvendiğiniz ve bu konuda deneyimi olan birine dergiyle ilgili görüşlerini sorun.

Soru: Bu sorun nasıl çözülür?

Son 4-5 yıldan beri yağmacı-sahte dergilerle ilgili yazıları takip etmeye çalışıyorum. Temelde gördüğüm önemli bir farkı söylemem gerekirse; yağmacı dergicilik batı dünyasının ciddi sorunlarından biri değil. Peki kimin sorunu? 2015’te yayınlanan bir makale bu soruyu şöyle soruyor: Tamam hırsız var ama, hırsız kimi soyuyor? Bu dergilerde en fazla makale yayınlatmaya çabalayan ülkeler Türkiye, Malezya, İran, Nijerya ve Hindistan. Neden böyle peki? Çünkü bu ülkelerde akademik yükseltme kriterleri tüm akademisyenlere “yayın yap” diyor. Daha doğrusu yayın yapabilmeyi asgari şart olarak koyuyor. Akademisyenler de yayın yapıyorlar.

H-indeksi gibi alınan atıfları yayın sayısına göre önceleyen bir sistem akademik yükselme kriterlerine gelmediği sürece kaliteli yayın çıkarmamız ve akademisyenlerin yağmacı dergilerin ağından çıkmaları oldukça zor. Akademisyene yayın yap derseniz, bir şekilde yapacaktır.. İkinci olarak belirttiğim gibi bir yağmacı dergi listesi yapılması teorik olarak mümkün değil, fakat bu dergilerin ulusal bir komisyon tarafından değerlendirilip güncellenebilmesi mümkün. Burada da sonuç yine akademik yükselme ölçütlerinde “çok yayın yapmış” benzeri sayısal-niceliksel ölçütlerin değil, “kaliteli yayın yapmış” türü niteliksel ölçütlerin ele alınmasını gerektiriyor. 

İlave Okuma:

Butler D. Investigating journals: The dark side of publishing. Nature. 2013;495(7442) 433-5.

Pamukçu Günaydın G, Doğan NÖ. How can emergency physicians protect their work in the era of pseudo publishing? Turk J Emerg Med. 2018;18(1):11-14.

Xia J, Harmon JL, Connolly KG, et al. Who publishes in ‘‘predatory’’ journals? J Assoc Inf Sci Technol. 2015;66(7):1406e1417.

3 Responses

  1. ….İkinci olarak belirttiğim gibi bir yağmacı dergi listesi yapılması teorik olarak mümkün değil, fakat bu dergilerin ulusal bir komisyon tarafından değerlendirilip güncellenebilmesi mümkün….
    Hocam elinize sağlık. Keşke bu komisyonun öncülüğünü yapabilseniz. Çok ihtiyaç var

blank
Ara