fbpx

Acilcinin Mecburi Hizmet Kılavuzu

Editörün notu:

Değerli acilci.net takipçileri, malumunuz sitemiz 3 yıldır Acil Tıp eğitimine, hasta bakım kalitesine, yeniliklere ve güncele bir nebze olsun katkı yapmak için uğraşmakta. Bu süreçte ideali yakalamaya en azından ona yakın olmaya çabalarken, bir yandan da 9 sedyede 600 hasta çeviren, diazemle entübasyon yapmaya çalışan, KPR ile enjeksiyonu aynı odada yapmak zorunda kalan arkadaşlarımızın olduğunun da farkındayız. Ancak amacımızın, ideale yakın bir dünya için çabalamak olduğunu düşündüğümüzden, Konfüçyüs’ün dediği gibi; karanlığa küfredeceğimize mum yakma taraftarı olduğumuzdan, bu noktalara yayın politikamız olarak değinmiyorduk. Muhtemelen bu tarz bir yazıyı da tekrar yayınlamayacağız.

Mecburi hizmete yeni atanmış bir Acil Tıp Uzmanı arkadaşımızın kişisel tecrübelerini bizim aracılığımız ile sizlerle paylaşmak istemesi bu düşüncelerimizi burada tekrar belirtme ihtiyacını doğurdu. Yazının içeriği bizde, cam fanustan çıkıp “Gerçek Dünya” ile karşılaşma ve “Olmadan oldum” hissiyatı konularında ciddi bir farkındalık yarattı. Bakalım sizde nasıl bir duygu uyandıracak. İyi okumalar

Hayaller Ege’de sahil kasabası, gerçekler “Orda havaalanı var mı?”

“Uzmanlığını alalı henüz 6 ay bile olmadan mecburi hizmette ne tecrübe ettin de anlatacaksın” diye sorarsanız, sudan çıkmış balığın küçük yaşanmışlıkları der geçerim. Lakin asistanlığını merkez kliniklerde yapmış, tüm yoğunluğuna karşın USG’si elinin altında, cerrahı üst katında, kadın doğumu nerde bilmediğimiz hastanelerden çıktıktan sonra ne OTTOWA ne de CANADA kriterleri mecburi hizmetteki yalnızlığınıza derman olamıyor belirtmek isterim. Niyetim ilk perifer deneyimini uzman olarak yapan benim gibi “çömez” acil tıp uzmanı veya adaylarında ufak bir farkındalık yaratmak ve daha hazırlıklı olmalarını sağlamak.

O an…

Yaptığınız veya yapacağınız bütün olasılık hesaplamaları, blöfler veya kurnazlıklara rağmen büyük bir kısmımız çok da ihtimal vermediğimiz yerlere atanıyoruz. Bu yüzden sonuçları öğrendiğiniz o an, hemen ilk şoku atlatıp atandığınız yer ile ilişki kurmaya çalışmanız iyi olabilir. Hiç beklemediğiniz bir arkadaşınız oralı olabileceği gibi bir hemşeriniz de yıllardır orada yaşıyordur belki de kim bilir. Hemen ardından bölgedeki konaklama alternatifleri için Hekim evlerini, öğretmen evlerini vb… lojmanları aramak mantıklı bir hamle olacaktır. Çoğu zaman bu tarz yerler belli dönemlerde dolu olabiliyor ve konaklama açısından sıkıntı çekebiliyorsunuz. Şayet şanslı iseniz ilgili şehirde bir tanıdığa çoktan ulaşmışsınızdır ve size çoktan kalacak yer bakılmaya başlanmıştır bile.

Beklentiler…

Öncelikle bu kısım için en iyi özet “Welcome to the real World “ olur dersek abartmış olmam diye düşünüyorum. Asistanken hayali kurulan yeşil alanı az, parası bol, aktif çalışmadığın ideal uzmanlık beklentilerini yavaşça yere bırakmanız iyi olacaktır. Kendinize, çevrenize ve hastalarınıza faydalı olabileceğinizi düşündüğünüz toz pembe hayaller hastane ortalamasının altında kalmamak için ÜSYE kovalamaya başladığınız an itibariyle ikinci plana atılabilmektedir (ben değil, bir arkadaşım).

Şafak 499…

An itibariyle mecburi hizmetteki görevinize başlamışsınızdır. Bilmeyenler için belirteyim bakış açınıza göre kötü olarak nitelendirdiğiniz birçok bölgenin merkezinde çalışacağınız için en az 500 gün hizmet yükümlülüğünüz var. Bunu içselleştirmeniz biraz vakit alacaksa da ilk nöbette bakacağınız bir majör travma gariptir fakat sizi kendinize getiren yegane şeylerden biri olacak.

İlk günlerde doğal olarak hastanenin ve acilin işleyişi garip gelebilir. Hastane bilgisayarlarında kullanılan sistemden tutun da acildeki alet ve edevatı bir an önce öğrenmeniz, gereksiz baş ağrılarından sizi kurtaracaktır. Asistanlıkta belki de hiç sorgulamadığımız ilaç ve malzemeler, CPR sırasında adrenalinin bittiğini öğrendiğiniz an “iyi” bir tecrübe olarak hafızanızda yerini almıştır bile.

İlk nöbetlerinizde ister istemez hastanedeki mevcut branş hekimlerini öğrenecek ve icap kelimesinin ne demek olduğunu yaşayacaksınız. Kırık tespit ettiğiniz hastayı alışkanlık gereği koridorun sonuna yönlendirdiğinizi fark ettiğiniz an ile üstünüzün alçı olduğu an arasında çok uzun bir süre geçmeyecektir. Ve belki de bütün travma birikiminize rağmen hangi kırıkların acil olduğunu tekrardan düşünmek ve eve gidince bir iki kitap karıştırmanın akıllıca olduğunu fark edeceksiniz. Ayrıca bunun bir çok branş veya vakaya uyarlanabileceğini fark etmeniz çok vakit almayacaktır.

Hocam Hastamızın İçi Esiyor?!?

Zannedersiniz ki asistanlıkta her şeyi gördüm, her türlü ilginçliği yaşadım. Mecburi hizmete giderken öz güveninizi az buçuk törpülemekte fayda olur diye düşünmekteyim. ilk golü, dilini anlasanız bile tanımları farklı olan bölge halkından yemeniz kaçınılmaz.

“İçi esen” hastanın nesi olduğunu anlamanız eğer o bölgede yaşayan bir personel yanınızda değil ise biraz zaman alabilir. Bu ve benzeri yaşanmışlıklar bir kaç nöbet içinde bölgeye spesifik bir hasta ve hastalık profili oluşturmanızı sağlayacaktır. Tavsiyem tecrübe edeceğiniz şeyler dışında ufak bir ön araştırma yapmak ve bölgede bir süredir çalışan hekimler ile bilgi alış verişi yapmanız yönünde olacaktır. Lakin benim gibi hayatında hiç akrep ve yılan sokması bakmamış bir hekim gibi, ufak ter damlaları dışında bir tepki veremediğiniz bir iki vaka tecrübe etmeniz gerekebilir.

Söz gelimi brusella, kuduz, deri şarbonu gibi kendi çalıştığım bölgede insidansı çok yüksek hastalıklar, gideceğiniz diğer bölgelere de adapte edilebilir. Ayrıca bölgesel hastalıkların etyolojisinde bölgesel alışkanlıkların ve coğrafi yapının çok etkili olduğunu fark etmek benim için öğretici olmuştu. Özellikle doğuda yaygın olarak gidilen kırıkçı-çıkıkçılar, yakı kültürü, motorsiklet vb. ulaşım araçlarının çok kullanılması, trafik lambalarına henüz alışamamak kaynaklı trafik kazaları, halen kömür kullanımı kaynaklı hava kirliğinin neden olduğu KOAH hastalarının çokluğu veya her nöbette gelen vakaların yarısını oluşturan, sulardan kaynaklı gastroenterit vakaları, anlatmak istediğime dair fikir verebilir diye düşünüyorum.

Sıkıntı var, sıkıntı var…

Asistanken çok yorulduk ve hepimiz en kötü en yoğun acilde çalıştık. Bu değişmez gerçeği detaylandırdığımızda benzer şeyleri yaşamışızdır belli özgünlükler dışında. Yatırılmayan veya entübe olarak günlerce acilde takip edilen hastalar, tüm bildirimlere rağmen ardı arkası kesilmeyen 112’ler, sevgili ASKOM, yeşil alan yükü, sarı alan çilesi, kırmızı alan çözümsüzlüğü derken büyük şehirlerin görece ukala hasta toplamına hizmet verdiğimiz asistanlıktan sonra sıkıntılarımızın artık bittiğini düşünürüz.

Evet, asistanlıkta tecrübe etmek zorunda kaldığımız birçok şeyi perifer olarak tabir edilen yerlerde çok fazla yaşamayacağız fakat “hiç bir şeye benzemez EKG kağıdı biten doktorun çilesi” dersem nereye bağlayacağımı anlarsınız diye düşünüyorum. Asistanken önemsemediğimiz veya nasıl çözüldüğüne dair doğalında kafa yormadığımız detayların uzman iken bizim sorumluluğumuz olduğunu anlayacak fakat sitemde bulunacağınız bir hocanız olmadığını ve uzmanın siz olduğunu fark ettiğiniz an küçük bir aydınlanma yaşayacaksınız. Sıkıntıların çözümü için çoğu zaman muhatap bulamamak bir yana belki de geç gelen konsültanlara tuttuğunuz tutanaklar dışında ilk defa eksik malzemeler için tutanak dolduracaksınız.

Haftada 1 defa gelen kötü hastaya tüm müdahalesini yapabilmekten ziyade sonrasında nasıl sevk edeceğinizi düşünürken belki de ilk defa dolduracağınız iller arası nakil formlarının her satırını çok iyi tanımaya başlayacaksınız. Elinizde ki henüz operasyon endikasyonu olmayan SAK vakasını beyin cerrahın olmadığı için sevk etmeye çalışırken, asistanlığında sana hasta yollamaya çalıştığı için tartıştığın “karşı taraflar” gelecek aklına. Eksik veya yanlış doldurulan adli formlar için baş asistan değil de bölge savcısı aradığında ise “seve seve” nöbet ertesi hastaneye gitmek hiç de garipsenmeyecektir. Asistanlıkta taktığın sayısız kateter, göğüs tüpü “ben oldum” dedirtse de gecenin 2’sinde uyuz ilacı hatırlamaya çalıştığın anda bir yandan da bekleyen çene çıkığı hastası için ya oturtamazsam diye dert edineceksin, kim bilir.

Ona küçük tespitler yapın…

Yazıyı kaleme aldığım güne kadar acilde yaklaşık 5000 hastaya baktığımı hesapladım. Bunların içinde konjunktivit, AGE, ÜSYE, astım, İYE, vajinit ve sayısız yeşil alan hastası varken sadece 7 defa CPR yaptığım , 2 defa kateter ve 1 defa göğüs tüpü taktığım hasta var olması dikkat çekici idi. Gece 12’den sonra toplasan 10 hastanın gelmesi, hastalardan daha sık teşekkürler lafını duymak, mevcut branşlarda yatış probleminin az olması ise periferde çalışmanın görece iyi tarafları gibi.

Tüm iyi niyetlerine rağmen yardımcı sağlık personelleri kabaca tecrübesizlikten ötürü bütün SF ordırlarının hemen bitmesi gerektiğini düşünebilir, infüzyon planladığınız kardiyak veya narkotik ilaç alan hastaları 5 dk sonra ellerinde boş SF torbası ile yanınıza gönderebilirler. Adenozinin hazırlanmasını ise tavsiyem sizin yapmanız!

Tüm bunların yanında nöbette sizi görünce gözlerinin içi gülen diğer branş uzmanlarını veya yanınızda çalışan yeni pratisyenlerin Acil Tıpçı olmakla ilgili meraklarının arttığını ve hatta bazılarının yazmak istediğini görünce beraber çalıştığın arkadaşlarını ve çok şey öğrendiğin hocalarını az da olsa iyi temsil ettiğini düşünmek kısa günün karı olabiliyor.

Naçizane…

Bütün bilişsel hazırlıklara veya rasyonalize etme çabalarınıza karşın başka bir şehir, başka bir kültür, başka bir ortam ve daha bir sürü başka faktöre ilaveten belki de mesleki hayatınızda en fazla sorumluluk aldığınız bir dönem ise bahsedilen, hangi acili bitirdiğiniz veya kaç multitravma yönettiğinizin bir yerden sonra anksiyetenizi azaltmaya yetmeyebileceğini bilin isterim. Nice burn-out’u aşmanızı sağlayan hastane dışı rutinlerinizin, bir çok örnekte görüldüğü gibi olmadığı bir ortamda önünüzdeki 1.5 sene için yeni bir plana sahip olmak kanımca önemli bir nokta.

Tersten söylersek ise bazı planları bu süre için ertelemek akıllıca bir karar olabilir. Boş olduğunuz aralıklarda eski hastanenizi ziyaret etmek, kongrelere katılmak, yayınları takip etmek gibi küçük ama etkili dokunuşlarla ait olduğunuzu düşündüğünüz yer ile bağınızı kopartmamak, geçiş sürecini sağlıklı atlatmak için efektif olabilir.

Mümkünse hastanedeki bütün doktorlarla tanışmak yeni dostluklar kurmak icap usulü işleyen bir konsültasyon sisteminde sizi bayağı rahatlatabilir. Şansınız var ise bir kaç çömezinizi de diğer atamada çevre illere yerleşmeleri için ikna edebilirseniz hasta sevki açısından yaşadığınız sıkıntıları bir ihtimal halletme olasılığınız artar. Şayet yok ise en kısa zamanda “whatsapp” uygulamasını kullanabileceğiniz bir telefona sahip olmanız ise tartışmasız bu yazının akılda kalması gereken önerilerinden biri olmalıdır. Ön tanınız ile beraber “whatsapp” ’tan attığınız fotolar nice vakayı çözecektir.

Tartışılır…

Kısa uzmanlık hayatım içerisinde tecrübe ettiğim yukarda bahsi geçen öznel durumlar, doğalında bir çok başka örnekte farklı şekillerde gerçekleşiyor olabilir. Fakat bu tarz mecburi hizmet tecrübelerinin, farklı sebeplerle de olsa, eğitim ve hizmet standartlarımıza dair bir çok meslektaşımın geriye dönüp kendini ve eğitim aldığı kliniği sorgulamasına neden olduğunu düşünmem fazla iddialı olmaz herhalde.

Tüm yetilerine karşın bir yönetici olarak Acil Tıp Hekimi tanımının içini ne kadar doldurduğumuz ise henüz benim cevap veremediğim bir soru.

Bunların yanında mecburi hizmetini çok daha ağır koşullarda, çok daha büyük özveri ile tamamlamaya çalışan meslektaşlarımın yanında benim yukarda anlattıklarım ise en fazla “şımarıklık” olarak nitelenebilir. Değil eğitim-hizmet standartlarımız, yaşayabilme standartlarımız açısından bile büyük farklar var iken bazı beklentiler ise lüks olabilir.

En başta da belirttiğim gibi bu platformda görmeye alışık olmadığınız şekilde bilimsel içeriği az olan yazımı, yazının karakterine uygun olacak bir referans ile bitiriyorum. Başka bir acil mümkün diyorum ve sözü John Lennon’a bırakıyorum:

“You may say I’m a dreamer, but I’m not the only one…” (1)

Uzm. Dr. Öncü Sancak
Iğdır Devlet Hastanesi
Acil Servis

Kaynak

  1. John Lennon- Imagine
öncü 2
Uzm. Dr. Öncü Sancak
 
 
Editör: Yusuf Ali Altuncı
2 comments
  1. Editor ne kadar guzel girmis meseleye. Yazar ne guzel başlamış söze. Gelişme sadece yazida var gittigimiz yerlerde yok genelde… Sonuç nedir diye sorarsanız aslinda o başka bir tartma durumu. Neyi tartalim dersek cevabim, yanindakinin şakaklarini olacaktir.

Bir yanıt yazın

blank
Ara