Ölü Diriltme Aletleri, Devamlı Bakım Servisleri, Saadet Hapları, Kompüterler, Elektrikli iğneler, T.B.T.A.K…
“Ne oluyoruz?” dediğinizi duyar gibiyiz. “Bunlar da nereden çıktı?”
Geçtiğimiz aylarda PubMed arşivlerini taramış ve 1840’tan 1920’ye kadar geçen 80 yıllık dönemde acilden bahseden haber ve yayınları toplamıştık. Bu yazımızda ise, basının gözüyle Türkiye’de tıbbın yakın tarihine kısa bir yolculuğa çıkıyor, bazı tıbbi kavramların hayatımıza ilk defa girdiği günlere dönüyoruz.
Bunun için, yayına başladığı 1967 yılı sonundan 1990’lara kadar geçen süre boyunca, tıptaki gelişmeleri, o zamanki adı T.B.T.A.K. olan TÜBİTAK’ın çıkardığı Bilim ve Teknik Dergisi’nin sayfalarından taradık (240‘tan fazla dergi sayısı ve 7000‘den fazla sayfa). 1950’lere ulaşmak içinse 1956’dan 1980’lerin sonlarına kadar İstanbul’da haftalık yayınlanan popüler Hayat dergisinden ve bazı gazete küpürlerinden yararlandık.
Bu yazının, kuru kuruya bir nostalji yaşatmaktan öte, çok mesafe kat ettiğimizi düşündüğümüz son 50 yılda aslında bazı tartışmaların ve problemlerin pek de değişmediğini gösterebilmesi açısından yararlı olacağını umuyoruz.
İsterseniz buyurun, başlayalım.
Akıl Hapları: Tarih boyunca insanı olduğundan daha zeki, daha güçlü hale getirme hayalleri olmuş. Bilim ve Teknik’in 1968 Kasım Sayısı, pemolinden elde edilen ilaçlarla hafızanın güçlendirilebildğini duyuruyor. Başlıklardan biri, “İnsanüstü Varlığa Doğru”!
Anne Ölümleri: Geçtiğimiz yüzyıl, Anne ve Bebek ölümlerinde dünya genelinde büyük bir mücadeleye sahne oldu. Bir çok ülkede anne ölümleri anlamlı düzeyde azaltılabildiyse, bunda aslan payının “farkındalığın arttırılması”nda olduğu şüphesiz. Mayıs 1975’te yayınlanan “Tam Bir Güvenlik İçinde Doğum Yapmak” başlıklı bir yazı, hem merdiven altı hastanelerinde doğum yapmanın risklerini, örneklerle anlatıyor, hem de gebelik öncesinde ve gebelikte alınabilecek önlemlerle ilgili tavsiyelerde bulunuyor: “Bir çocuk doğurmak, 10’da 9 ihtimalle çok basit ve güzel bir maceradır. Fakat 10’da 1 tehlike ihtimalini de bir düşününüz.”
Atom Pili: Kanser tedavisi, tıbbın son yıllardaki en önemli odak noktası. 20 Haziran 1950’de Ulus gazetesi, radyoaktif iyottan bahsederken, radyoaktif kobalt iğnelerinden ve radyoaktif fosfordan tedavilerde yararlanılabileceğini anlatıyor.
Beyin Akımı: Bugün “Beyin Göçü” olarak adlandırdığımız kavrama, 1960’lı yıllarda, “Beyin akımı” adı veriliyordu. 1968 Temmuz Bilim ve Teknik sayısı, kapak konusu olarak ülkemizden göç eden bilim insanlarını seçmişti. “Neden gidiyorlar?” diye başlayan yazı, her 6 hekimden birinin yurtdışında çalıştığını, her 5 hekimden birinin de yurtışında çalışmak istediğini ortaya koyuyordu.
Bilgisayarlı Röntgen (Tomoğraf): Tomografi cihazları literatürümüze ilk girdiğinde, “bilgisayarlı röntgen” veya “tomoğraf” olarak adlandırılmışlardı. Bilim ve Teknik dergisinin Temmuz 1978 sayısından, bir seri BT filminin 250 dolar, BT cihazının ise 250.000 dolar civarında olduğunu da öğreniyoruz.
Devamlı Bakım Servisi: Geçmişte bir süre “Yoğun Bakım Ünitesi” yerine kullanılan bu ifade zamanla terk edildi. Bir gazete küpüründe ağır bir trafik kazası sonrası komaya giren bir tiyatro sanatçısıyla ilgili haberde görmek mümkün.
Dolgun Kulak Memeleri: Tıpta absürt haberlerin her zaman ilgi çektiğini görüyoruz. Günaydın, 21 Eylül 1987’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Aram Sukyasyan’a kulak veriyor: “Kulak memeleri normal ölçülerden daha büyük bir yapıya sahip ise, bu, o insanın uzun ömürlü olacağına bir işarettir.” Yani…
Elektrikle Bayıltma: “İlaç kullanılarak, yani bir bakıma hastayı zehirleyerek bayıltma tarihe karışıyor!” Şubat 1973’te yayınlanan bir yazı, Prf. Limoge’un elektro-anestezi tekniğini açıklıyor. Bu tekniğe göre, biri kaşlar arasına, diğer 2’si kulaklar arkasına yerleştirilen 3 elektrottan geçirilen elektrik akımı ile hasta uyutuluyordu.
Elektrikli İğneler: Akupunktur noktalarına elektrik verilse ne olur? Sputnik’te yayınlanan bir yazıdan 1975’te Türkçe’ye çevirilen bir yazı, hem teşhis, hem de tedavide çok yararlı olduğunu, mübalağalı bir şekilde anlatıyor. Öyle ki, bel ağrısıyla hastaneye başvuran bir hasta, bu tedavi uygulandıktan hemen sonra öyle rahatlamış ki, sevincini oracıkta bir bale gösterisi yaparak göstermiş.
Elektronik Ölçü Cihazı: Akıllı kol saatlerinin, sağlık parametrelerini sürekli takip eden cihazların artık aşinasıyız. Ama bu kavramın son 5-10 yılda ortaya çıktığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. 2 Haziran 1961 gazeteleri, 250 metre uzaktaki doktora hastanın vital parametrelerini aktarabilen bir cihaz üretildiğini ve bunun gündelik yaşamda kullanılmasının, yüksek tempolu şehir hayatına alışmış bireyler için yararlı olacağını duyuruyor.
Felçli Hastaları Ayağa Kaldıran Cihaz: Vücuda yerleştirilen bir elektrot ve 9 voltluk br batarya. 9 Ocak 1977’de Tercüman’da yayınlanan haber, “Bu cihazla iyileştirilen hastalar, en hızlı dansları bile yapabiliyorlar.” diyor. Eski haberlerde, iyileşen dansa kalkıyor anlaşılan…
Kalp pili nedir: 60’lar ve 70’ler, kalp nakli ve kalp ameliyatları konusunda bir çok yeniliği beraberinde getirmişti. Kalp pili tedavisinin de yaygınlaşmaya başlaması, Bilim ve Teknik’in Temmuz 1968 sayısında bu konuya uzun bir yazı ile eğilmesine yol açmış. Yazıdan, kalbin elektrikle stimüle edilmesine dair en eski notların 1774 Royal Humane Cemiyeti toplantısında rapor edilen bir vaka olduğunu da öğreniyoruz. Buna göre, 3 yaşında yüksekten düşen ve kalbi duran (durduğu sanılan?) bir çocuğa 2 telle elektrik verilmesi ile 20 dakika sonra nabız alınmıştı. Dergi, sekelsiz iyileşen bu vakada muhtemelen kalbin hiç durmamış olduğunu da hatırlatıyor.
O dönemde kalp pillerinin Türkiye’de hazırda bulunmadığını ve ABD’den uçak yoluyla 30-36 saatte geldiğini de yazıdan öğreniyoruz.
Kalp Masajı için Özel Bir alet: LUCAS gibi özel adlarla tanıdığımız otomatik kalp masajı aletleri 21. Yüzyılın nimetleri mi dersiniz? Aralık 1967’de yayınlanan bir makale öyle olmadığını gösteriyor. Dr. Nobel isimli bir bilim insanı, pnömotik bir sistemle otomatik kalp masajı yapabilen ve bir yandan da hastayı solutabilen bir sistem geliştirmiş ve duran bir kalbin bu yöntemle 22 dakika sonra yeniden çalışması mümkün olmuş.
Kameralar önünde: Eski yıllara ait futbol müsabakalarının görüntülerine baktığınızda, sahanın içine girerek sakatlanan futbolcuyla röportaj yapan muhabirler görürsünüz. Bugün için çok sürreal gelen bu durum, geçmişte hastaneler için de geçeriliymiş belli ki. Hayat dergisinin 7 Ekim 1965 sayısı, bir hastaya ölüden böbrek naklinin nasıl yapıldığını bütün aşamalarıyla fotoğraflayarak belgesel tadında anlatıyor. Bir hastanın ameliyat masasından, sağlık personelinin kucağında sedyeye nakledilirken çekilmiş tam sayfa fotoğrafı şaşırtıcı gelmesin. Her şey kameralar önünde…
Türkiyede gerçekleştirilen ve 18 saat sonra ölümle sonuçlanan ilk kalp nakli vakası için de durum farklı değildi. Hastanın yoğun bakım ünitesinde entübe haldeki fotoğrafının dergiye basılmasında bir sorun görülmemişti (Bilim ve Teknik, Aralık 1968 sayısı).
Kan Ürünleri: İkinci Dünya Savaşı’na kadar geçen bir yüzyüıl boyunca, kan nakli denildiğinde akla sadece tam kan nakli geliyordu. Ancak sonrasında teknik imkanların da artmasıyla, sırasıyla değişik kan ürünleri elde edilebilmeye başlandı. Bilim ve Teknik, Eylül 1972 sayısında, “Dikkat Kan Aranıyor!” başlığıyla, kan bağışında yaşanan sıkıntıları ve çözüm önerilerini içeren bir yazı yayınlamış.
Çözümlerden biri de, “Kanların Bölümlere Ayırılması”. Ancak bunun önünde bazı engeller olduğu da yazıda yer buluyor. Amaa, elbette, her zaman olduğu gibi asıl suçlu (!) hekimler. Her yenilikte olduğu gibi, bunu da uygulamakta kararsız kalmakla suçlanıyorlar. Ya ne sanmıştınız!
Kan Merkezleri: Kan merkezlerinin yeterli hazırlığa ve yaygınlığa erişemediği dönemlerde, en önemli sorunlardan biri kan ihtiyacını karşılamaktı kuşkusuz. 27 Ağustos 1988 tarihli Hürriyet gazetesi haberi, doğum sonrası kanaması durmayan eşi için, kan merkezinden ziynet eşyasını rehin bırakarak güçlükle 2 şişe kan alabilen, ancak hastaneye geri döndüğünde eşinin ölmüş olduğunu gören bir hasta yakınının trajik haberini veriyor.
Klinokopter: Helikoptere bağlanan bir ameliyat odasının kaza yerine götürülmesi yararlı olabilir miydi? İçinde röntgen cihazı ve personel olarak da bir dahiliyeci, bir narkozcu, bir mütehassıs operatör, bir hemşire, yardımcı hemşireler ve uzmanlar olan bu araca, klinik ve helikopter kelimeleri birleştirilerek klinokopter adı verilmişti. Batı Almanya’dan çıkan bu fikrin, önce bütün Almanya’ya, sonra da dünyaya yayılması umuluyordu. 3 Mayıs 1962, Hayat dergisi de klinokopteri tanıtmıştı.
Komputer/Kompütör: Bilgisayar kelimesi dilimize iyice yerleşmeden önce, çok uzun bir süre İngilizce aslı olan computer kelimesinin okunuşuyla adlandırılmıştı. Eski metinlerde kompüter veya kompütör şeklinde görmek mümkün olduğu gibi, Elektronik Beyin olarak adlandırıldığını görmek de mümkün.
Kötü Tepki: “Yan etki” yerine bir zamanlar bu ifade de kullanılıyordu. 1972 Nisan sayısından… Aynı yazıda, çoklu ilaç kullanımının zararlarına da vurgu yapılması ve ilaçlar arası etkileşimlerin bilgisayarlar yoluyla incelenmesinin daha kolay olacağının ifade edilmesi dikkat çekici.
Kuduz: Günaydın’ın 25 Kasım 1971 baskısı, kuduz hastalığının dünyada ilk defa tedavi edilebildiğini duyuruyor.
Kulaklıklı Radyo: Hayat dergisi, İşçi Sigortaları Kurumu tarafından Samatya’da inşa edilen Orta Doğu ve Balkanların en büyük hastanesini tanıtıyor. Hastanenin en büyük özelliği olarak da, her yatakta bir kulaklıklı radyo bulunması gösteriliyor. Böylece hastalar kimseyi rahatsız etmeden radyo dinleyebileceklerdi. Tarih 7 Kasım 1958…
Mavi Melekler: 112 sisteminin olmadığı zamanlara gidiyoruz. Hayat dergisi 19 Nisan 1962’de Kızılay’ın Sakarya-Ankara arasında açtığı 4 İlk Yardım İstasyonu ile ilk yardım hizmeti sunmaya başladığını duyuruyor. 3’ü bölge orman şefliklerinde, 1’i ise bir benzin istasyonunda açılan bu istasyonlarla, kazalara ilk yardım sağlanıyordu. 1958’den 1962’ye kadar Kızılay tarafından açılan 80 ilk yardım kursunda 5000’den fazla ilk yardım uzmanı yetiştiğini ve ilk yardımcılara “Mavi Melekler” adı verildiğini de aynı yazıdan öğreniyoruz.
Mıknatısi Şua: 15 Ağustos 1936’da Son Posta gazetesi, Kaliforniya Üniversitesi’nin X ışınlarından 3 kat daha yıkıcı bir ışınla kanser tedavisi üzerinde çalıştığını anlatıyor ve ekliyor “Filhakika insan bu şuaa parmağını uzatacak olursa bu uzvunu derhal kaybeder”.
Organ Aşılaması: “Organ nakli” kavramının önceleri “Organ Aşılaması“ olarak da adlandırıldığını görüyoruz. Mesela 11 Nisan 1960’ta Hürriyet gazetesi, ilk başarılı böbrek naklini anlatırken, bu ifadeyi sıkça kullanıyor.
Ölü Diriltme Aleti: Defibrilatörlerin filmlerde, dizilerde hayatını kaybetmiş insanların yeniden hayata dönmesi için kullanıldığını görerek şaşırıyorsanız, bu konunun temelini öğrenmeniz iyi olur. Türkiye’ye geldiği ilk dönemde Ölü Diriltme Aleti gibi sevimsiz bir isimle anılan bu aletin, tamamen ölmüş birisini diriltebildiği söyleniyordu. “Türkiyede ilk defa, cereyana kapılan bir çocuk ölü diriltme aleti ile 20 dakika sonra yaşadı”.
Pilli Dede: Türkiye’de ilk kalp pili, 4 Aralık 1962’de Hacettepe Hastanesi’nde takılmıştı. Bu hasta, daha sonra halk arasında “Pilli Dede” adıyla da meşhur olmuştu.
Plağı Ters Çevir Doktor: İstinye Devlet Hastanesinde müzikli ameliyat yapılıyor. 26 Kasım 1969, Hürriyet gazetesinin haberi. “Ameliyat masasında, yatağındaymış gibi rahattı hasta. Gözleri kocaman kocamandı… Açıktı. Baygın değildi. Operatörün yılda 500 ameliyat yapan elleri, hastanın karnında, neşterle açılmış kanlı delik üzerinde süratle işliyordu. Ve köşede dönmekte olan pikaptan, bir Anadolu türküsü yayılıyordu.”
Saadet Hapları: Etkileri nedeniyle ilk bulundukları tarihlerden beri popüler kültürün konusu olan psikiyatri ilaçları, geçmişte saadet hapları olarak da isimlendirilmiş. Klorporomazin’in çok popüler olduğu bir dönem olan 1960’larda, bir gazete bölümü bu konuya ayırılmış ve bu ilaçların çok da masum olmadığı hatırlatılmış.
Steriliz Oda: 21 Aralık 1978 gazeteleri, Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilen kemik iliği naklini haber veriyor. Metinden, izolasyon odasına o dönemde “steriliz oda” deniyor olabileceği anlaşılıyor.
Suicide: İntihar Türkçe’de kabul görmüş bir ifade olsa da, Bilim ve Teknik 1978 Aralık sayısında “Suicide’ler (İntiharlar)” başlıklı yazısında, İngilizce eş anlamlısı ile kavramı tarif etmeyi gerekli bulmuş.
Telefonla Röntgen Nakli: Hastanın başka hastanelere ait görüntülerine, eski EKG’lerine bilgisayar üzerinden kaçımız erişebiliyoruz? Bugün, teknik açıdan hiçbir zorluğu kalmamasına rağmen hala aktif kullanamadığımız bu sistem, 1968’de bile mümkündü. Bilim ve Teknik, 1968’deki bir sayısında, EKG’lerin telefonla naklinin bir süredir kolayca yapılabildiğini, artık röntgen naklinin de mümkün olduğunu müjdeliyor.
Tıp Bıçağı Bırakıyor: Tekniğin ilerlemesi ile birlikte; endoskopi, artroskopi ve “kapalı ameliyatların” mümkün hale gelmesi, “Tıp Bıçağı Bırakıyor” başlığı ile yer buluyor. 31 Ekim 1991, Hürriyet gazetesi…
Yapay Kalp Kapağı: Danimarkalı “kalp operatörü” Erik Husfeldt’in ürettiği ilk “suni kalp kapağının” yararları 30 Mayıs 1963 gazetelerinde yer buluyor.
Hürriyet gazetesi, 7 Eylül 1963’te “ölüden alınan yedek parça” başlığıyla ilk defa ölüden yapılan kapakçık naklini anlatıyor.
Yedek Parçalar: İnsan vücudu için yedek parçalar üretilebilmesi ve kullanılabilmesi, geçmişe ait haberlerde bolca yer buluyor.
Akşam gazetesi 1941’de “Yedek mide, yedek kalp ve yedek beyin”den bahsediyor.
14 Ekim 1964’de Hürriyet gazetesi, “Vücuda takılan parçalar” başlığıyla, aynı ifadenin hala devam ettiğini gösteriyor.
Yapay Zeka: Tıpta Machine Learning (Makine Öğrenmesi), Artificial Intelligence (Yapay Zeka) gibi kavramları bugün bile konuştuğunuzda, kulağa yabancı geliyor. Ancak Aralık 1970’de yayınlanan bir yazı, bilgisayarların tıpta kayıt ve tanı destek yardımcısı olarak kullanıldığından bahsediyor. Yazıya göre, Hartford Psikiyatri Hastanesi’nde kullanılan UNIVAC 494 bilgisayarı, girilen hasta verilerine bakarak, teşhis ve tedavi önerilerinde bulunuyor. Mesela enstitüye başvuran bir grup hastaya, bilgisayar tarafından şizofreni teşhisi konulması üzerine, hekimler bu yönde bir tedavi başlıyorlar. Hastaların büyük çoğunluğunda iyileşme görülürken, kısa süre sonra hastaların aslında alkol bağımlılığı olduğu, şizofreni hastası olmadıkları anlaşılıyor. Enstitünün araştırma müdürü şöyle pragmatist bir yaklaşımla noktayı koyuyor: “Ne yapalım, nasıl olsa hastalar iyileşiyor. Belki de bu şekilde alkolizmin tedavisinde yeni bir yaklaşımın eşiğindeyiz.”
Son
Dününü bilmeyen, bugününü anlayamaz derler. İnsanoğlu tarih boyunca içinde yaşadığı dönemi olabilecek en gelişmiş dönem olarak görme, geçmiş yılları ise “geri” görerek küçümseme eğiliminde olmuş. Basının gözüyle çıktığımız bu kısacık yolculuk bile, tıbbın son yüzyılda nasıl bir hızla ilerlediğini ve bugün bile tartıştığımız ve bir türlü rutin uygulamaya geçiremediğimiz bir çok kavramın aslında onlarca yıl önce kullanıma girdiğini göstermiyor mu?
6 Responses
Not aldım. Çok teşekkürler!
Gerçekten büyük keyifle okudum. Emeğinize sağlık.
Belki bir emek de sadece ACİL TIP TARİHİ için verilebilir. Bunun gibi yıllarca dönüp dönüp bakılacak kilometre taşı bir yazı olur.
Dr. Serkan ŞENER
Acıbadem Ankara Hastanesi
Yazınızda çok ciddi bir emek var… Elinize, emeğinize sağlık…
Prof.Dr. Okşan Derinöz Güleryüz
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Acil Bilim Dalı
Çok teşekkür ederim hocam!
Sevgili İbrahim, gerçekten çok ilginç bir yazı. Eline emeğine sağlık diyorum.
Dr. Gurkan Ersoy,
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi
Acil Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi
Çok teşekkürler hocam. Beğenmenize sevindim!