No account yet? Register
Kanıta Dayalı Acil Travma Yönetimi Kursu ilk defa 2008 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi acil servisinde gerçekleştirildi. Bu yazıda sizlere 7 yıl önce kursiyer olarak bulunduğum bu kursun sosyal medya üzerinden yayılımı ve tıp eğitiminde oluşturduğu değişimden bahsetmeye çalışacağım. Uzun okuma yapamayacaklar için, en altta Sonuç ve Çıkarımlar bölümü bulunuyor. İyi okumalar..
“Bir şeyi basitçe anlatamıyorsanız, onu yeterince anlamamışsınız demektir” Albert Einstein
2008 yılının soğuk bir kış gününde KADAT kurslarının ilki Eskişehir’de gerçekleştirildi. KADAT’ı kursiyer olarak bulunduğum diğer kurslara göre farklı yapan birkaç özellik bulunmaktaydı, hatırlayabildiğim kadarını (yaşlanıyorum) hemen sayabilirim:
- Eğitmenler sadece kendi sunumlarını yapıp gitmiyorlardı, aktif olarak anlatılan tüm derslerin içindeydiler, soru sormak ve sorulara cevap aramak daha kolaydı.
- Tıp eğitimim boyunca nadiren rastladığım ve aslında bir eğitmenin değerini gözümde artıran “bilmiyorum” cümlesi daha kolay sarf edilebiliyordu. Merak ettiğiniz bir konuyu, araştırma kanallarınızı kendiniz açarak öğrenmek çok daha keyifliydi.
Bunların dışında pratiklerin ağırlığı, sunumların içerik yönünden kuvvetli olması, orjinal fotoğraf ve grafiklerin kullanımı ve sosyal programın kesintisiz olması gibi birçok ayrıntıdan bahsedilebilir, fakat bunlar hem bu yazının konusu değil, hem de yazıdaki amacım size KADAT’ın tanıtımını yapmak değil. Hatta bu nedenle bütün yazıyı herhangi bir ismi geçirmeden bitirmeye çalışacağım.
2010 yılında ben de ekibe bir eğitmen olarak dahil oldum, boş geçen 2009 yılının ardından sunumların her kursta güncellenmesi planlandı ve sunumlarını yapan / güncelleyen eğitmenler kurstan kursa değişti. Aynı şekilde kursiyerlerin de oldukça olumlu tepkilerini almaya başladık ve kurs herhangi bir kurumdan destek almaksızın ve herhangi bir tanıtım faaliyetine ihtiyaç duymadan bir yıl önceden kontenjanlarını doldurmaya başladı. Bütün bunlarla birlikte, Eskişehir böyle bir kursun sosyal ayağı için de oldukça uygun bir yerdi. Anlattıklarımdan buraya kadar olanlar, güncelliğini yitirmeyen ve emek sarf edilen hemen hemen her kursun başına gelen doğal süreçler olarak değerlendirilebilir.
2013 yılı başlarına geldiğimizde kursun tüm başarısının ötesinde, kurs ekibinde bir “yorgunluk” ortaya çıkmaya başladı. Kendi kendimize bunun nedeni konuşurken, birkaç neden bulabildiğimizi hatırlıyorum:
- Kurs slaytları her güncellemeden sonra biraz daha şişiyor ve sunum içerikleri yoğunlaşıyordu
- Eğitmenler sürekli aynı şeyleri anlatmaktan sıkılmışlardı
- Dersler uzuyor, sarkıyor, sabah 8’de başladığımız gün, akşam 8’de bitemiyordu
- Kursiyerlerin genel memnuniyeti düşmemekle birlikte, ağır teorik-pratik eğitim altında akşam saatlerinde kendilerini zorlukla dışarı atabiliyorlardı, hatta bir kursiyerin oldukça ciddi bir sağlık problemi yaşadığını hatırlıyorum
Bunlara yönelik geliştirdiğimiz bazı çözümler oldu; dersleri daha pratik ağırlıklı yapmak, slayt setlerinin orasını burasını çekiştirmek, akıllı tahta üzerinde çalışmak bunlardan bazılarıydı. Çokça kafa yorduğumuz şeylerden iki şey daha vardı: Bunların ilki, kursu takip edenlere eve dönüşte gerçekte ne kaldığı, ikincisi oldukça kısıtlı sayıda insana verilen bu yoğun emekli faaliyetin daha geniş kitlelere nasıl yayılabileceğiydi. Biz bunları düşünürken, hemen hemen aynı dönemlerde de serbest, açık erişimli tıp eğitimi kavramı (FOAMed) patlamış, ardı ardına eğitim blogları açılmaya başlamıştı, acilci.net de bunlardan biri oldu. Bizler kursu daha açık, daha anlaşılır, daha etkileşimli hale nasıl getirebiliriz diye uğraşırken; Dr. Joe Lex de E-Learning’le ilgili o ünlü konuşmasını yapıyordu:
“Beş yıl önce tıp pratiğimizin nasıl olduğunu öğrenmek isterseniz, bir kaynak kitap okuyun
İki yıl önce tıp pratiğimizin nasıl olduğunu öğrenmek isterseniz, bir bilimsel dergiye göz atın
Şu andaki tıp pratiğimizin nasıl olduğunu öğrenmek isterseniz, (iyi) bir kongreye katılın
Gelecekte tıp pratiğimizin nasıl olacağını öğrenmek isterseniz, koridorlarda konuşulanlara kulak kabartın ve FOAM kullanın”
Sizlere burada uzun bir FOAM tartışması yapmaya pek niyetim yok. Ama tüm dünyada bilginin dolaşımının bu kadar hızlı gerçekleşmesinin bizim için de bazı sonuçları olacaktı.. Artık kimse zorunlu olmadığı sürece bir textbook’un başına geçmiyordu, her tarafı akıllı telefonlar sarmıştı ve çoğu insanın her şeyi “bilmeye” değil, ancak “göz atmaya” zamanı vardı. Göz attıklarımızdan ilginç bulduklarımız okuyor ve onların üzerine yoğunlaşıyorduk. Hayal kırıklıklarımızı kabaca özetlemek gerekirse:
- Anlatmak istediğiniz kanıta dayalı, ayakları yere basan ve hatta belki de dünyayı yerinden oynatacak önermelerimiz vardı. Ama kimse bunlara yazdığımız kitap bölümlerinden ulaşamadı
- Dakikalarca uğraşıp emek harcadığımız o sunumumuzu kongredeki salonda sadece onbeş kişi dinledi
- Yazdığımız ve binbir emekle kabul ettirebildiğimiz orjinal makalemiz bir yıldan beri toplam 30 kez download edilmişti
- Kliniğimizde uyguladığımız farklı bir teknik vardı, bu yolla oldukça da başarı sağlamıştık, ama dünya üzerinde bunu bilen sadece birkaç asistan ve uzman yaşıyordu
Sosyal medyanın tıp eğitimindeki yeri 2013 yılı başlarından itibaren daha da belirginleşti. FOAM kaynaklarına ve birebir akademik kullanıcılara ulaşmanın en kolay yolu olan Twitter kullanıcılarının sayısı günden güne arttı. İlk zamanlarda belki de ciddi bir problem olan güvenilirlik sorunu, bazı temel blogların yerini sağlamlaştırmasıyla aşıldı. 2015 yılı itibariyle twitterdan seslendirdiğiniz bir düşünce, girdiğiniz herhangi bir etkileşim binlerce insanın zaman akışına düşüyor ve birçok insanın karşısında ne olduğunuz ve ne olmadığınızla ilgili fikir sahibi olabiliyorsunuz. Bazen beğenilip retweet edilerek, bazen sonra okurum deyip favorilere eklenerek, bazen de olumlu veya olumsuz bir reaksiyon gösterilip cevap yazılarak..
Kanıta Dayalı Travma Kursu, bu anlamda sosyal medyayı kullanabilecek, olabildiğince güncel ve dışarıdan her türlü etkileşime açık bir kurs özelliğindeydi. Kurs içeriğinde oldukça ciddi bir değişikliğe gidildi. Tüm kursiyerlerin henüz gelmeden birer akademik twitter hesabı açması ve twitter hesapları üzerinden kursta bulundukları alt gruplarla etkileşime geçmesi istendi. KADAT bu nedenle şu an sunan kişinin etkileşimsiz dinlendiği veya slaytların izlendiği bir kurs değil.. Fakat sunum yapan kişinin söylediği bir cümlenin, kilometrelerce ötede acil serviste nöbet tutan bir asistan tarafından görülüp anlaşılabildiği ve hatta ona cevap yazılabildiği bir kurs.
Neden Twitter?
Türkiye’de Twitter akademik paylaşım için çok da fazla tutulan bir araç değil, facebook’un her alanda daha önde olduğunu görebiliyoruz. Bunu acilci.net olarak anlamamızı sağlayan ana etmenlerden biri de, sitemize olan yönlendirmelerin twitterla karşılaştırılamayacak oranda facebook’tan gelmesi..
Twitter bize mesajlarımızı 140 karakterle sınırlama zorunluluğu getiriyor. Fotoğraf, video, vine yüklenebilse de; aslında temel amaç kısa yazıların ve kısa görsellerin paylaşımı, bu nedenle mikroblog olarak da adlandırılıyor. Peki bunun bize ne avantajı var, neden kendimizi bu şekilde sınırlayalım? Bunun cevabı basit; kendinizi sınırlayabildiğiniz için öğrenebiliyorsunuz. Yazının başındaki epigrafta geçtiği gibi, ancak anlayabildiğiniz bir şeyi basitçe ifade edebiliyorsunuz. Bu mantıkla rabdomyoliz tedavisini de, pestisidlerin sınıflamasını da, STEMI’ye yaklaşımı da tek bir tweet’te açıklayabilirsiniz. Tek tweet atarak bunu bir-iki cümleye sığdırabilme zorunluluğu öğrenmeyi de tetikliyor.
Aşağıda gördüğünüz veriler, 17-19 Ekim 2015 tarihleri arasında düzenlenen ve #kadat2015 hashtagine sahip olan kursa ait 3 günlük symplur verileri.. Buna göre #kadat2015 hashtagi ile 3 günlük kurs diliminde 80 kişi toplam 3.096 tweet atmış ve bu toplam 571.821 impression’a yol açmış görünmekte (571.821 kişiye ait zaman akışında bu tweetler yer alıyor). Bu olağanüstü sayıya bir gün başka iletişim yöntemleriyle geçebilmek sözkonusu olabilse de, şu anda elimizdeki en iyi yöntem bu.
Her yazıya mutlaka bir sonuç / yorum kısmı eklemek gerekir, buna da ekleyeceğim elbette. Yazının en başında belirttiğim gibi, bu yazı bir KADAT nedir – ne değildir yazısı değil, yine de 7. yılına ve 14. kursa gelebilmiş bu organizasyon için Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı’nın tüm öğretim üyelerini ve yorulmak bilmeyen asistanlarını tebrik etmek gereği hissediyorum. Kursun şu anda acilci.net ile işbirliği halinde açılan web sitesinden gelişmeleri takip etmeniz de mümkün artık (kadat.acilci.net).
Sonuç ve Çıkarımlar – Neyi Nasıl Yapmalı?
- Günümüzde artık organizasyonların gücü etkileşime geçebildiği kişi/kurumlarla doğru orantılı, Türkiye’de temel sosyal paylaşım aracı hala facebook olsa da, akademik olarak uygun olan yol twitter..
- Bunun yolu şu: Kendinize bir akademik twitter hesabı açın, bu hesaba gerçek fotoğrafınızı, gerçek kimliğinizle beraber yazın ve genel erişime açık hale getirin
- Açtığınız bu twitter hesabını facebook benzeri hedeflerle veya önemli fotoğraf paylaşımları, ilginç vine videoları, yaş günleri, siyasi mesajlar, yediğiniz yiyecekler, çok komik fıkralar gibi amaçlar için kullanmayın. Gerekliyse ikinci bir hesap açın.
- İlk başta onlarca foamed sitesini takip etmektense, bu listeden seçebileceğiniz sitelerin twitter adreslerini takip etmeye çalışın
- Artık hemen hemen her kongre, sempozyum ve toplantının bir hashtagi var. Bunları takip edin, o toplantı esnasında orada bulunamasanız bile tweetleri retweet edin, tweet atanlara veya doğrudan toplantının hesabına sorular sorun, yanıtlar verin.
- Gittiğiniz kurs ve kongrelerde yeni öğrendiğiniz veya başkalarına yararlı olabileceğini düşündüğünüz her bilgiyi tweet olarak atın, öyle ki o toplantıya gelemeyen bir kişi ana mesajları rahatlıkla alabilsin. Bir şeyin doğruluğunu test etmek için kendi süzgecinizi kullanın, eğer yanlış bir şeyler söylediyseniz dedikleriniz eninde sonunda tersine çevrilecektir.
- Gittiğiniz kurs ve kongrelerin düzenleyicilerini sosyal medyayı aktif kullanmaları, bu şekilde etki ve tepkileri “monitorize etmeleri” için cesaretlendirin, örneğin son Avrupa Acil Tıp Kongresi’nin (EuSEM) oluşturmuş olduğu impression yaklaşık 7.5 milyon (#eusem15), 2014’teki EuSEM kongresi ise (#eusem14) yaklaşık 5 milyonluk impression’a sahipti.
- Düzenlediğiniz bir kursta veya katıldığınız bir toplantıda Twitter’la yapabileceğiniz şeylerin herhangi bir sınırı yoktur. KADAT’ta Twitter kullanımı eski kursiyerlerin de katılımıyla bir gruplar arası yarışma havasında geçerken, bazıları sadece önemli slayt fotoğraflarını çekebilir, kısa vine’lar oluşturabilir veya anlık kısa notlar alarak bunları paylaşabilir. Benim gibi eleştirmeden öğrenemeyen biriyseniz; küçük soru formatları oluşturabilir, bunları çok uzakta sizi takip etmekte olan birilerine twitter üzerinden gönderebilirsiniz. Bu yolla bir toplantıya çok büyük paralar ödeyerek ünlü Dr. X’i konuşmacı olarak davet etmenin de bir anlamı kalmayacaktır.
- Sosyal medya acımasızdır, bilgiye onu çürütebilecek veya destekleyecek bilgiyle cevap verebilirsiniz ancak. Her şeye baştan başlarken önce izleyip, sonra RT etmeye başlayıp, en sonunda da öğrendiklerinizi ve kendi görüşlerinizi yazmaya başlayabilirsiniz. Anlamsız, çok basit, çok temel bilgileri de içerse öğrendiklerinizi yazmaktan çekinmemelisiniz.
- Son olarak Twitter kullanımı bisiklet sürmeye benzetilebilir, öğrenene kadar bir süre çabalasanız da öğrendikten sonra unutmazsınız.
Bir Yanıt
Çok iyi bir yazı