fbpx
Favorilere Ekle (0)
Please login to bookmarkClose
Please login

No account yet? Register

Bilimsel üretkenliğin ölçüm metodunun ne olması gerektiği uzun zamandan beri olan bir tartışma konusudur. Başarıyı matematiksel bir sayıya ya da bir sıralamaya indirgemek çoğu zaman istenen bir durum değildir, ama içimizdeki adalet duygusu bizleri her zaman matematiksel bir sıralama yapmaya iter. Klasik bir Amerikan öğretisi olarak; “ölçemediğiniz bir şeyi değerlendiremezsiniz”. Bu yazıda son zamanlarda oldukça popüler olan, akademik üretkenliği değerlendirdiği düşünülen ve hatta bazı kurumlarda kriter haline getirilen h-indeksinden bahsetmeye çalışacağım.

Kısa bir not: Literatür Özetleri bu ay itibariyle acilci.net’te ikinci yılını doldurdu. Haziran 2014’ten beri bu yazı dizisini ilgiyle takip eden ve destek veren herkese teşekkürler..

 

Tanım Yerine..

California Üniversitesi’nden fizikçi Dr. John Hirsch, 2004 yılında bir akademisyenin bilimsel çıktılarının ölçümü için h-indeksi tanımını ortaya attı. Tanımın içeriğinde esas alınan iki temel değişken vardı; bunlardan biri akademisyenin yazar olarak içinde bulunduğu makale sayısı, diğeri ise makalelerinin aldığı atıf sayısıydı. Matematiksel formülasyonlara girmeden kabaca örnek vermek gerekirse; eğer bir yazarın yazmış olduğu “x” adet makale varsa ve bu yazarın makaleleri “x” sayısından fazla atıf almışsa, bu yazarın h-indeksi “x” sayısı olmakta. Yani eğer 10 makaleniz varsa, bu makaleleriniz de 10’dan fazla atıf aldıysa, h-indeksiniz de 10’dur.

H-indeksini kavramanın aslında en kolay yolu şu: “Bir kez atıf alan bir adet bilimsel yazım var mı?”, bu durumda h-indeksiniz 1 olacaktır. Sonraki soru “Her biri iki kez atıf alan iki adet bilimsel yazım var mı?”, bu durumda ise h-indeksiniz 2’dir. Bu sayıyı gitgide büyüterek sorduğunuzda bir süre sonra “hayır” yanıtı alacaksınız. Hayır yanıtı almadan bir önceki yanıtınız sizin h-indeksinizdir. Neyse ki bunu elle hesaplamaya gerek yok, Google Scholar bunu bize veriyor.

zzz

 

Albert Einstein’ın H-İndeksi

Aşağıda Google Akademik aracılığıyla elde ettiğim ekran görüntüsünde, kurumsal e-posta adresini “henüz” doğrulamamış olan Albert Einstein’ın akademik profilini görüyorsunuz (Google tüm araştırmacılardan, kurumsal mail’ine gönderdiği mesajın doğrulanmasını talep ediyor). Burada h-indeksi 109 olarak görünen Einstein hala bilime katkı vermeye devam ediyor mu (makale yazımı ve aldığı atıf) diye merak ediyorsanız, süreyi kısıtlayarak (son beş yıl gibi) bunu daha iyi gözlemleyebilirsiniz.

Ekran Resmi 2016-06-21 11.44.04

 

Artıları

  • H-indeksi bir sayıdır, dolayısıyla gelişimi ölçülebilir hale getirir. Burada önemli olan noktalardan biri, özellikle zaman içindeki kendi gelişiminizi incelemektir. H-indeksinizi başkalarıyla da kıyaslamanız mümkün olmakla birlikte, kıyasladığınız kişilerle aynı meslekten ve hatta benzer disiplinden olmanız şarttır. Örneğin bir tıp doktoruyla bir fizikçinin h-indekslerinin karşılaştırılması elmayla armutu toplamak gibidir, size hiçbir sonuç vermez (kendinizi lütfen Einstein’la karşılaştırmayın). Hatta ikisi de akademisyen olan bir acil tıp uzmanıyla bir mikrobiyoloji uzmanının karşılaştırılması da anlamsızdır.
  • İndeksin en önemli artılarından biri, üretkenliği gerçek zamanlı size söyleyebilmesidir, bunu özellikle son beş yıllık taramayla yapabilirsiniz.
  • Eğer h-indeksinizi Google Akademik aracılığıyla tarıyorsanız, sizin yazdığınız ve size atıf veren dünyanın her tarafındaki ulusal ve uluslararası dergiler tarama kapsamı içine girecektir. Fakat internet üzerinde sadece ABD-Avrupa dergilerini tarayan bir arama motoru aracılığıyla hesap yapıyorsanız; bu durumda ulusal yayınlarınız ve buradan aldığınız atıflar hesaplamaya dahil edilmeyecektir.

 

Eksileri

  • H-indeksinin artılarından bahsederken, aslında bir sayıdan bahsettiğimizi söylemiştik. Evet h-indeksi bir sayıdır, aynı zamanda “sadece” bir sayı olduğu için toplam başarının değerlendirilmesinde oldukça zayıftır. Herhangi bir sınava girip aldığınız puanın, o konuyla ilgili toplam bilginizi ne kadar yansıtabildiğini düşünebilirsiniz.
  • H-indeksinin başarısızlığıyla ilgili aklıma sıklıkla gelen bir örnek vardır: Uzak ve gelişmemiş bir ülkede ortaya çıkan lokal ama ülke genelini etkileyen bir hastalık olduğunu düşünelim, burada yaşayan ve araştırmalar yapan bir bilimadamımız olsun. Bu bilimadamı, ülkesindeki hastalığı engelleyecek mucizevi ilacı bulsun ve başarılı olsun. Doğal olarak bu başarısını bir yerlerde yazmak ve yayınlamak isteyecektir. Diyelim ki bu başarısını “American Journal of Emergency Medicine” benzeri bir dergide değil de, kendi ülkesine/bölgesine özgü bir sorun olduğu için Sudan Medical Journal’da yayınlatmak istedi (ki doğrusu da budur bence). Veya şöyle diyelim, oldukça lokal bir sorun olduğu için, uluslararası dergiler bu yazıya sırt çevirdiler.. Bu dergide yazarımız üç adet oldukça kaliteli yazı yayınladı, fakat yazıları atıf alamadı. Hatta benzer şekilde sahip olduğu başarıyı birkaç kitap bölümünde yazmış olsun (bunlar uluslararası da olabilir). Bu önemli başarıya imza atan bilimadamımızın h-indeksi ne yazık ki sıfır olacaktır.
  • H-indeksi, atıf alması muhtemel olmayan dergilerde yayınlanan araştırmalar için (ne kadar iyi olurlarsa olsunlar) oldukça zayıf. Aynı şekilde, kapsamı sadece bilimsel dergiler olduğu için; kitaplara yazılan bölümler, bloglar ve diğer basılı materyallerdeki yazılar h-indeksi içinde değerlendirilmiyor.
  • H-indeksi parlak genç araştırmacıların üretkenliğini göstermekte yetersiz. Çünkü atıflar yıllar içinde birikiyor ve yapmış olduğunuz ve iyi bir dergide yayınlattığınız araştırmanız ne kadar iyi olursa olsun, h-indeksiniz bir anda yükselmiyor.
  • Diyelim ki büyük bir araştırmanın birinci isim araştırmacısı sizsiniz ve araştırmada çok büyük bir emeğiniz var. Aynı zamanda bu araştırmada veri toplamaya yardım eden ve ismi yedinci sırada olan başka bir kişi daha var. H-indeksi bu iki yazarın yazmış olduğu makaleyi ve bu makalenin alacağı atıfları, yazarlar arasında karşılaştırmak açısından yetersiz. Çünkü ister ilk isim olun, ister sonuncu, başarınız aynı ölçekte değerlendiriliyor.

 

Sonuç Yerine

  • “Ölçüm yoksa değerlendirme yapılamaz.” Bu altın kural sayesinde birçok kriter, objektif hale getirilebilmiş durumda. Fakat akademik emeğin sadece ölçümle elde edilen verilere dayandırılması oldukça sorunlu bir davranış. Günümüzde akademik yükseltilme kriterleri içinde kendine yavaş yavaş yer bulan “objektif kriterlerin” toplam bilimsel üretimle sentezlenmesi bu yüzden şart gibi görünüyor.
  • Bir araştırmacı hayatını az sayıda fakat kaliteli yayın yapmaya harcayabilir. Veya “peer review” sisteminin her geçen gün tartışmaya açıldığı günümüzde, eserlerini bir blogda ya da daha klasik olarak bir kitapta değerlendirmek isteyebilir. Tıp dışı bazı dallarda bir ürünün patentini almak, masa başında yazı yazmaktan daha fazla üretkenlik göstergesi olabilir. Bu nedenlerle h-indeksi her şey değildir, hatta belki de hiçbir şey değildir. Toplam başarı bazen rakamların da dahil olduğu, subjektif bir değerlendirmeden ibaret olabilir.

Not: Kendi h-indeksinizi hesaplayabilmeniz için Google Akademik aracılığıyla bir kişisel profil oluşturmanız ve araştırmalarınızı seçerek profilinize dahil etmeniz gerekiyor. İsminizle yaptığınız tarama aracılığıyla çoğu makalenin zaten Google tarafından profilinize atanmış durumda olduğunu göreceksiniz.

 

Referanslar
  1. Hirsch JE. An index to quantify an individual’s scientific research output. Proc Natl Acad Sci 2005;102(46):16569-72.
  2. Bucur O, Almasan A, Zubarev R, Friedman M, Nicolson GL, Sumazin P ve ark. An updated h-index measures both the primary and total scientific output of a researcher. Discoveries (Craiova). 2015 Jul-Sep;3(3).
  3. http://blog.impactstory.org/four-great-reasons-to-stop-caring-so-much-about-the-h-index/
  4. http://www.rsc.org/chemistryworld/2012/11/h-index-rankings-stop-chemist-chemistry

Bu Yazının Podcasti

Acilcinin Sesi

Bir Yanıt

blank
Ara