Fenitoin, absans ve toksin kaynaklı nöbetler dışında nöbet bozukluklarının çoğunda birinci basamak antikonvülzan ajandır. Kararsız gastrointestinal emilim ile birlikte tek bir oral dozdan 3-12 saat sonra vücudun herhangi bir yerinde olabilecek zirve serum seviyelerine ulaşır. Dolaşımdaki fenitoininin % 90’ı albumine bağlanır, ancak bağlanmamış serbest fraksiyon hücre zarlarını geçer ve bu ilaç molekülleri farmakolojik etki göstermek için aktiftir. Ölçülen serum fenitoin seviyeleri, serbest ve proteine bağlı bölümlerin toplam serum konsantrasyonunu yansıtmaktadır.1 Terapötik aralığı 10-20 mg/L’dir. Serbest fenitoin düzeyleri genellikle ölçülmez, ancak normal olarak 1-2 mg/L arasındadır. Düşük protein bağlanma düzeyleri (yaşlı, malnutrisyonu olan, hipoalbüminemi, üremi ve protein bağlanmasında yarışan ilaç kullanan) olan bireyler normal toplam fenitoin seviyesine rağmen klasik toksisiteye sahip olabilirler. Toksisite belirtileri, vestibüler ve serebellar sistemleri içeren başlıca göz ve nörolojik bulgulardan oluşur:
Plazma düzeyi, µg/mL |
Klinik Belirtiler |
<10 | Genellikle yoktur |
10-20 | Bazen hafif nistagmus |
20-30 | Nistagmus |
30-40 | Ataksi, geveleyerek konuşma, ekstrapiramidal etkiler |
40-50 | Letarji, konfüzyon |
>50 | Koma, seyrek olarak nöbetler |
Doz aşımı tedavisi öncelikle seri ilaç düzeyi ölçümleri ve nörolojik muayene ile birlikte destekleyici önlemleri içerir.
fenitoin’in ıv uygulaması sonucu kardiyak toksisite, fenitoinden değil, ampülün içerisinden bulunan “Propilen Glikol ” maddesinden kaynaklanır. Bu nedenle oral alımlarda daha çok nöronal hasar görülürken, ıv kullanımda kardiyak hasar ön plandadır.