fbpx

Nasıl Üretken Olunur?

Favorilere Ekle (0)
Please login to bookmarkClose
Please login

No account yet? Register

Az zamanda çok iş yapabilmek, elimizdeki vakti en etkili şekilde kullanabilmek… İçinde bulunduğumuz dünyanın karşımıza çıkardığı bütün engellere rağmen, hepimizin hayali bu şüphesiz: Üretken olmak. Sahi nasıl üretken olunur? Bu doğuştan gelen bir özellik mi? Bazı toplumlar, bazı insanlar genlerinde “üretkenlik” kodlu halde mi geliyorlar? Yoksa oturup çalışılarak, ter ve emek dökerek mi üretken olunuyor?

Geçtiğimiz günlerde Twitter #FOAMed dünyasına İngilizce ve Türkçe olarak bir soru sordum: “Araştırmacılara en çok yarar sağlayacağını düşündüğünüz üretkenlik tavsiyesini paylaşabilir misiniz?”

Bu soruya ABD’den Fransa’ya, Fiji’den Birleşik Krallık’a dünyanın değişik yerlerinde görev yapan değerli bilim insanlarından 60 kadar cevap geldi. Hepsini bir araya toplamaya çalıştım ve ortaya birbirinden değerli tavsiyelerin yer aldığı bu yazı çıktı.

Benim çok yararlandığım bu tavsiyeler, umarım size de yarar sağlar.

Neden Yazacağız?

Akademik dünyada üretkenliğin ölçütlerinden biri (ve belki de en önemlisi) yayın yapmak. Bilim dünyasına katkı sağlamanın yolu, yayınlardan geçiyor. İç Hastalıkları ve Kardiyoloji profesörü Nevrez Koylan bunu çarpıcı bir örnekle anlatıyor: “Emir Özkan hoca Çapa Dahiliye’nin meşhur salı toplantılarından birinde ‘FMF’te ilk Kolşisin kullanan benim’ dediğinde, Nihat Dilşen hoca ‘Nerede yayınladınız?’ diye sormuştu. Emir hoca ‘Yayınlamadım’ deyince ‘o zaman ilk siz değilsiniz’ demişti.” Vurguladığı gibi, “Yazılmayan bilgi, yoktur.” Elbette bilimsel çalışmalar yapmanın temelinde çözülmesi gereken bir problem, sağlanacak bir fayda olmalı.Acil Tıp uzmanı James French’e göre şu sorulara cevap aramalısınız: “Bölümünüzün neye ihtiyacı var? Eğitim programınız fayda sağlıyor mu? Alternatif bir hizmet modeli, bir araştırma programında yer alırsa bakımı iyileştirir ve fayda sağlar mı?”

Birleşik Krallık’tan Mohammed Elwan bu soruları tek bir cümle ile güzel özetliyor: “Araştırma kaşınan yeri kaşımaktır.” Sahi “Bölümünüzde veya pratiğinizde sizi ne rahatsız ediyor?”. Çalışmalarınız bu soruların cevaplarına göre şekillendiğinde, maksimum bilimsel yararı sağlama ihtimali daha yüksek.

Yazacağız ama nasıl?

Acil Tıp profesörü ve Turkish Journal of Emergency Medicine Baş Editörü Nurettin Özgür Doğan, geçtiğimiz aylarda Acilci.net’de yayınlanan “Nasıl Çalışıyorum?” başlıklı yazısında, çalışma tarzına yönelik detaylara yer vermiş ve harika tavsiyelerde bulunmuştu. Üretkenlik ile ilgili tavsiyesi sorulduğunda, bunun için özel bir reçeteye ihtiyaç olmadığını söylüyor. Ona göre yapılması gereken, “masanın  başına oturup yazmak”.Çoğu insanın karşısına benzer zorluklar çıkar, bazıları inatla devam eder” diye ekliyor. ABD’de Pediatrik Yoğun Bakım uzmanı olarak görev yapan Yonca Bulut da,  “İstesen de istemesen de işin başına oturup en az 15 dk – zor da olsa – oku, çalış, uğraş. 16. dk da kaptırıyor insan. İş kaptırana kadar” diyor. Mohammed Elwan da işin sırrının oturup yazmakta olduğuna inananlardan: “Bana yardımcı olan bir ipucu, bir doktoraya (veya teze vb.) başladığınız anda yazmaya başlamaktır (son dakikaya kadar beklemeyin)! Temel risk, bazı yerlerin siz geliştikçe düzeltilmeye veya yeniden yazılmaya ihtiyaç duymasıdır. Ama işin sonuna kadar her şeyin birikmesinden daha iyidir.”

Birleşik Krallık, Fransa ve Türkiye’de üniversitelerde Örgütsel Davranış dersleri veren Mustafa Özbilgin, merak ettiği ve tutkulu olduğu konularda yazarak motivasyonunu koruyanlardan. Ona göre de bu işin doğası, yazarak gelişmeyi gerektiriyor:  “Yazmak yalnızca yazarak öğrenilen bir şey. Okuyarak, düşünerek veya konuşarak yazma yetiniz gelişmez. Bir sürü saçma şey yapmak yerine kötü de olsa yazın. Sonra düzeltin. Ama asla ve asla silmeyin” diyor. Nevrez Koylan da diğerleri ile benzer fikirde: Yazmak çok önemli ama yazmak için yazmayı öğrenmek lazım. Yazmayı öğrenmek için çok yazmak ve elin kırılmasını sağlamak lazım. Kitap bölümleri, el kitapları, derlemeler vs iyi alıştırma vesileleridir. Yazmak, yapılan işin tezgahtarlığıdır, ambalajıdır. Mazrufa zarf lazım.” University of Oklahoma’da Biyomedikal Mühendisliği yardımcı doçenti olan Handan Acar, Dr. Koylan’ın yorumuna katılıyor ve ekliyor: “Oturup yazacaksınız. Oturup inatla bitirenler bir yere geliyor. Bu kadar”. Belgin Akıllı, yazı işini “yüzme öğrenmeye” benzetiyor: “İçine atlamadan ögrenemezsin.”

Avustralya’da Acil Tıp, Yoğun Bakım ve Hastane Öncesi Acil Tıbbı konularında uzman isimlerden Cliff Reid, üretkenliğin “hilesini” bulmuş: “Hayal kırıklığına uğratmaktan utanacağınız insanların önünde, son teslim tarihlerini alenen taahhüt edin.”

Değerli Acilci.net ailesinin başka üyeleri de üretkenlik tavsiyelerinde bulunuyor. Daha önce Acilci.net’de 4 bölümlük “Zamanınızı İyi Yönetin” (1234) serisi yayınlanan Arif Alper Çevik, başarılı bir çalışmanın anahtarının, temelinde gizli olduğunu hatırlatıyor: “Araştırma sorunuzu basit, tek, yalın tutun…” Yusuf Ali Altuncı da büyük büyük hayallerle yola çıkıp yarı yolda kalmaktansa, sağlam temeller üzerinde yükselmenin önemini vurguluyor: “Nobel alacağım diye yola çıkma, işe yarar kullanışlı sonuçlar hedefle, önce oku sonra planla.” Altuğ Kanbakan da aynı fikirde.

Weill Cornell Medicine Anesthesiology Baş Öğrenim Görevlisi, konuşmacı ve yazar Ruth Gotian, üretkenliğe dair 4 temel tavsiyesini yakın zamanda bu yazısında açıklamış. Özetle; oku, iş ağını genişlet, yeni yazma araçları ve teknikleri keşfet, çalışma gününü yeniden gözden geçir…

Imperial College London’da Kardiyoloji profesörü olarak görev yapan Darrel Francis, aynı zamanda NHLI Kardiyovasküler Çalışmalar ve Epidemiyoloji bölüm başkanlığını da yürütüyor ve Google Scholar’a bakılacak olursa, aldığı 31.000’den fazla atıf var. Özel zevkleri arasında, kötü kurgulanmış bilimsel çalışmaları yerden yere vurmak da yer alıyor. Geçmişte bu konuda çok ses getiren bir çalışması BMJ’de yayınlanan araştırmacı, bugünlerde kişisel Twitter hesabında alaycı yorumlarla bilimsel çalışmalardaki gizli tutarsızlıkları gözler önüne sermeyi tercih ediyor. Üretkenlikle ilgili tavsiyesini sorduğumuzda, makale yazarken belli bir sıralama takip etmenin önemini şöyle vurguluyor:

“Bir makale yazarken; tablolarla başlayın. Sonra özeti, sonra sonuçların geri kalanını, sonra tartışma bölümünü, sonra metodolojiyi yazın. Sonunda kendinize sorun: Bunu neden yaptık? Bu soruya vereceğiniz cevabı kısaca giriş olarak yazın (Hastalığın yaygın olması vb. saçmalıkları boş verin. İnsanlar bunları zaten biliyor.)”

Klinik Farmakoloji uzmanı Christopher Floyd da rakamları başa almanın önemine inananlardan:“Herhangi bir veri oluşturmadan önce rakamlarınızı belirleyin. Hedeflediğiniz şeye odaklanmanızı sağlar.”

Onlar gibi Birleşik Krallık’ta Acil tıp profesörü olarak görev yapan Richard Body, Dr. Francis’in sıralama mantığına katılıyor, ancak biraz farkla: “Arka planla başlayın – ‘Bunu neden yaptığımızı’ açıklayın. Sonra metodoloji – ne yaptık? Sonra sonuçlar – ne bulduk? Sonra tartışma – Bunlar ne anlama geliyor? Son olarak, özet – mesajın özetlenmiş/damıtılmış hali”.

Yazı süreçlerinin ayrılmaz bir parçası da dergilerden dönen yazılar ve “bebeğimiz gibi” olna yazılara gelen eleştiriler. Her eleştiride moralimizin bozulması da üretkenliğin önündeki büyük engellerden biri olabilir. ABD’de İktisat alanında öğretim üyesi olan Kutsal Doğan, “Kendim de çok iyi becerebildiğimden değil ama benim aldığım en iyi tavsiye ‘makale değerlendirme sürecinde gelen yorumları kişisel algılama’ idi… Yapılan yorumların iyilerini al, kötü ve kalitesizlerini ise sisteminden uzaklaştır, yoluna devam et demişti bir ortak-yazar dost” diyor. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi uzmanı Burcu Erdoğdu; “Fikrini paylaş, kıdem fark etmeksizin diğer insanların da fikirlerini dinle” diye ekliyor. Genomedis Biotechnology kurucusu ve konuşmacı Sevgi Salman Ünver’in tavsiyeleri de benzer nitelikte:

“1-Araştırmanın muhtemel sonuçlarının oluşturacağı katkıyı/ faydayı hep akılda tutmak ve iç motivasyonu güçlendirmek
2- Aşamalar belirlemek aşamalar için zaman belirlemek ve her aşamayı objektif değerlendirebilmek
3- Öneri ve eleştirilere açık olmak, değişiklik gerektiğinde yapmak”

Motivasyonu nasıl sağlayacağız?

Uygun bir motivasyon kaynağı olmadığında, her iş zamanla yavanlaşıyor. Bu noktada aklıma, Mike Tyson’ın “Disiplin, yapmaktan nefret ettiğin şeyi, sanki yapmayı seviyormuş gibi yapmaktır” sözü geliyor. Ancak işini severek yapmak da, başarının olmazsa olmaz bir parçası şüphesiz. ABD’den halk sağlığı uzmanı Austin Coye da benimle aynı fikirde. Gülerek: “Her zaman şu anda en çok neye tutku duyduğumu düşünüyorum çünkü bu konularda ilerleme kaydettiğimde daha az heyecan verici görevleri yapmak için motive oluyorum.” diyor. Güzel bir taktik. Son günlerde Brezilya’nın COVID-19 verilerine dair çalışmalar peşpeşe yayınlanmaya başladı. Brezilya COVID-19 Çalışma Grubu araştırmacısı Göğüs Hastalıkları Uzmanı Leticia Kawano-Dourado da, “Gözlerinizi parlatacak projelere dahil olun. Şeffaf bir ilişki kurabileceğiniz insanlarla çalışın. Karşılıklı güven ana bileşendir. Bu olduğunda,  kendiniz olabilirsiniz. Gerisi gelir” şeklinde konuşuyor. Kanadalı Acil Tıp uzmanı ve konuşmacı David Carr, kendi nişini oluşturmanın ve tutkunun peşinden gitmenin önemini vurguluyor. İç Hastalıkları Yoğun Bakım profesörü, Türk Dahili ve Cerrahi Bilimler Yoğun Bakım Derneği’nde ve Avrupa Yoğun Bakım Derneği’nde görevler üstlenen Arzu Topeli İskit de üretkenliğin temelinin motivasyondan geçtiğine inanıyor: “İnsanlara ve rutine çok takılmadan kendini sürekli (günün, haftanın belli zamanları) motive etmeye çalışmak, düşünmeye zaman ayırmak, sık sık ulusal uluslararası bilim insanlarını dinlemek…” Bence bu noktada genellikle gözden kaçırılan harika bir tavsiyede daha bulunuyor: “En az 5 üretken, verimli, pozitif arkadaş edinmek.” Bu söz, Girişimci ve Yazar Jim Rohn’un popüler “En çok vakit geçirdiğin 5 kişinin ortalaması bir hayata sahipsin” sözüne de bir atıf niteliği taşıyor desek abartılı olmaz sanırım. Birleşik Krallık’ta görev yapan Moleküler Genetik doktora sonrası araştırmacısı Pınar Ustaoğlu; bir projede, sorduğumuz soruların yeni alt projelere yol açacağını ve zorlandığımız anlarda bu soruların bizi motive edeceğini söylüyor. Özlem Güneysel de yılmamamızı öneriyor: “Yaşanan/yaşanacak zorluklar aşılmak içindir.”

Dijital dünya, hepimizi içine hapsetmiş durumda. Ortalama bir kullanıcı günde yaklaşık olarak iki saatini sosyal medyada geçiriyor ve günde yaklaşık olarak 85 kere telefonuna bakıyor(1). Bu “prangalarından” kurtulmayı başaranlar, iş ve kariyerlerinde de hızla ileri geçme fırsatı bulabiliyorlar. İç Hastalıkları uzmanı, POCUS eğitmeni Renee Dversdal, kendisinin de bu akımdan kurtulamadığından şikayetçi: “Bu konuda ÇOK kötüyüm, ancak işlerinize odaklanabileceğiniz, bölünmeyecek koşullar oluşturmaya çalışın. O anda yaptığınız işlerde ihtiyacınız yoksa; uyarıları kapatın, e-postayı kapatın, interneti kapatın.” ABD’den #FOAMed dünyasının tanınmış isimlerinden Salim R. Rezaie REBEL EM & REBEL Cast ile tıp eğitimine büyük katkılarda bulunuyor. Dikkatimizi dağıtmaya yönelik kurgulanmış bir dünyada, yapmamız gerekenleri nasıl yapabileceğimizi anlatan bir blog yazısı var. Ancak tek bir tavsiye vermesi istendiğinde şunu söylüyor: “En iyi tavsiye: Telefonunuzdaki bütün bildirimleri kapatın”. Global POCUS kurucu ortağı Elias Jaffa, Google Chrome’un OneTab uzantısını tavsiye ediyor: “Yapılacaklar listemdeki tüm farklı görevlerden sürekli olarak bunalmış durumdayım, bu da Chrome’daki açık sekmelerin sayısına yansıyor. Tüm bu sekmeleri kaydedip kapatmak, her seferinde tek bir şeye odaklanmama ve gerçekten YAPMAMA izin veriyor” diyor. “Critical Decisions in Emergency Medicine”, “How to Learn Better”, “Amal Mattu’s EMCast” podcastlerinden aşina olduğumuz Danya Khoujah,  “10 dakikadan uzun süren bir görev yapmanız gerekiyorsa telefonu/e-postayı kapatın. Mümkün olduğunca çok sayıda bildirimi kapatın”diyor. Kendisi de aktif bir Twitter kullanıcısı olan, İmmünoloji uzmanı, Jackson Lab. Enstitüsü baş araştırmacısı Derya Unutmaz; gülerek “Önemli bir konuya odaklanmak için Twitter’ı kapatın” tavsiyesinde bulunuyor. Leticia Kawano-Dourado ise bu disiplini her zaman sağlayamadığını açık yüreklilikle ifade ediyor.

Yonca Bulut, önceki tavsiyesine ek olarak; “Meraklı olmaya devam. Bilim insanlarını takip et. Günün en verimli saatini, en önemli iş için kullan” diyor. Mohammed Elwan da günün saatlerine göre işleri bölmenin önemine inananıyor: “Gününüze bilişsel olarak daha zorlu görevlerle başlayın (yazma, literatür taraması, peer review), ardından daha az zor işlere geçin (Sürekli Profesyonel Gelişim, Sürekli Tıp Eğitimi) ve gününüzü toplantılarla, e-postalara yanıt verme ile, yönetici işleriyle bitirin (ne tür toplantı / e-posta vb olduğuna göre değişir ama anladınız ne demek istediğimi)”.

Bildirimleri, hatta sosyal medyayı kapatsanız bile, günümüz dünyasında teknolojiden tamamen kurtulmanız imkansız. En azından e-postalardan… Peki e-postaları nasıl daha etkin kullanabiliriz? Richard Body, “E-postalarınızı farklı rolleriniz için kategorilere ayırın” tavsiyesinde bulunuyor. “Mesela EMJ. Kategori belirlemek için gelen kutusu kuralları oluşturun, ör. gönderene/konuya göre.” Sonrası kolay: “E-postalarınızı kategoriye göre filtreleyin ve her kategoriyi öncelik sırasına göre gözden geçirin”.

Konu kategorilerden ve listelerden açılmışken, Karim Brohi’nin tavsiyesine kulak çevirmekte fayda var. KVC uzmanı ve Travma Cerrahı olarak görev yapan, London Major Trauma System Yöneticisi Karim Brohi, “İçinde yapmam gereken *her şeyi* içeren bir yapılacaklar listesi tutuyorum. Evernote uygulamasında tek bir not içinde düz metin halinde yer alıyor. Böylece her yerde yanımda. İçinde şu bölümler var: Bugün / Sonraki / Aktif Projeler / Bir Gün” diyor. Fakat listelerle “karmaşık bir ilişkisi” olduğunu da gizlemiyor: “Kendisinden nefret ediyorum.” Medutopia kurucusu, Podcast sunucusu Rob Rogers, yapılacaklar listesinin günlük olarak gözden geçirilmesini öneriyor.ABD’den Göğüs Hastalıkları ve Yoğun Bakım uzmanı Anna Podolanczuk da; önce kariyerimizi geliştirecek şeyleri ve günün en üretken olduğumuz saatlerini keşfetmemizi, sonraysa günün bu saatlerini kariyerimizi geliştirecek şeyleri yapmak için ayırmamızı ve  bu esnada e-postaları kontrol etmememizi veya toplantı planlamamamızı tavsiye ediyor. Odağımızı kaybetmemek için, kısa vadeli hedefler belirleyerek sık sık durumumuzu kontrol etmemiz de bir diğer tavsiyesi.

Çalıştığınız ortam, üretkenliğinizi etkileyecektir elbette. Fiji-Avustralya’da görev yapan Acil Tıp ve Küresel Acil Bakım Sistemleri uzmanı Anne Creaton “Fikirler geliştirmek, üretmek ve eğlenmek için sessiz bir balon bulun (beyaz gürültüyü susturun)” diyor. Peki “uygun mekan”? “Asla masada ya da kütüphanede yapamam, kafeleri ve kanepeleri tercih ederim. Ama insanlar farklı farklıdır. Uygun mekan, hem üretken hem de moralli olacağınız yerdir. Sizin için neyin uygun olduğunu öğrenin”. Danya Khoujah çalışmaları sırasında düzenli olarak beslenebileceği bir yer tercih ediyor. Annals of EM Podcast sunucusu ve Journal Club editörü, ACEP Now Köşe Yazarı Ryan Radecki’nin üretkenlik tavsiyesi biraz daha “aileye dair”:  “Çocuk sahibi olmayın”.

Üretkenlik konusunda biraz internette araştırma yaptığınızda, bir çok şehir efsanesine denk geliyorsunuz. Özellikle büyük şirketlerin CEO’larının kibarca söylemek gerekirse “yok artık” denilecek tavsiyelerine rastlamak işten bile değil. Günde 2 saat uyuduğunu, gece 3’te uyandığını, her sabah iki saat spor yapıp, her gün 22 saat çalıştığını iddia eden CEO’lar dört bir yanı sarmış durumda. Tabi hepsinin ağzında da bir “multitasking” (çoklu görev) lafı dolanıyor. İddia ettikleri gibi aynı anda, birden fazla işi, hem de aynı kalitede yapmak mümkün olabilir mi? JAMA Network Open ve Annals of EM Dijital Medya Editörü Seth Trueger bunun bir efsane olduğunu vurgulayarak, bir seferde bir iş yapılmasına salık veriyor. Danya Khoujah, insanları sıklıkla çoklu görev ile görev değiştirmeyi birbirine karıştırmasından şikayetçi. Ona göre de çeşitli görevler arasında gidip gelmek için gereken zihinsel enerji israfı. Her 25-50 dakikada bir 5-10 dk mola vererek zihnimizi dinlendirmemiz gerekiyor. EuSEM dönem başkanı Abdo Khoury çoklu görev yürütmenin yol açabileceği tükenmişlik sendromuna karşı uyarıyor: “Kapasitenizi abartmayın! Doğrudan hedefe gidin!”Ali Kaan Ataman da benzer fikirde: “Dağılma, maymun iştahlılık yapma. Aynı anda 25 işi birden yapmaya kalkarsan hem fiziksel hem de mental olarak yorulursun. İşlerini planla, sıraya koy ve uygula…”. İsviçre’den doktora sonrası araştırmacısı Burcu Tepekule de“Doğal olarak akmadığında bunu kabul etmek ve ara vermek lazım. Üretkenlik zorlanmamalı.” uyarısında bulunuyor.

Nelerden ilham alacağız?

Australasian College for Emergency Medicine (ACEM) başkan adayı ve AWE ve EMER kurucusu Kim Hansen, başkalarıyla çalışmaktan enerji aldığını söylüyor ve diğerleri ile güçlerimizi birleştirmemizi tavsiye ediyor. Oktay Eray’ın tavsiyesi ise yalın: “Hayal kur.” Hayal kurmanın yolu da elbette okumaktan geçiyor. Özlem Güneysel’in söylediği gibi, Okumayan kişi, her şeyi bilir (!). Dolayısıyla hayal de kurmaz, bir şeyler bulmaya da çalışmaz. Ayhan Özhasenekler, “Öncelikle çok çok oku, sonra basit düşün, sonra uygula. En sonunda Mutlaka yaz” önerisini yapıyor. Belgin Akıllı’nın ilham konusundaki tavsiyesi gerçekten dikkat çekici: “Kılavuzları okuyun derdim. İlgi duydugunuz konu ile alakalı tüm boşluklar belirtilmiştir.” Göğüs Cerrahisi uzmanı Akif Turna,“Sadece tutkulu olduğunuz şeyi yapın kimin ne dediğine bakmayın” diyor. Neye tutku duyduğumuzu nasıl anlayabiliriz? Ona göre tutku duyduğumuz şey, “yaparken zamanı unuttuğumuz” şey. Gerçekten güzel bir tanımlama.

Moleküler Biyoloji Derneği kurucusu ve dernek başkanı Nesrin Özören, bilimde “başkalarının sokak lambası yaktıkları yerde ilham arayanların” çoğunlukta olduğunu hatırlatarak uyarıyor: “Siz siz olun karanlıkları aydınlatacak yerlerde kilidi arayın”. Halk Sağlığı Uzmanı ve Epidemiyolog Nisreen Alwan da özgün olmanın önemini bilenlerden: En üretken kişi olduğumdan emin değilim, ancak bağımsızlık ve özgünlük benim için çok önemli. Ne olursa olsun, gerçekten benden gelen şeylerde daha iyi ve daha hızlıyım, başkaları tarafından empoze veya dikte edilenlerde değil.

“Bir elin nesi var, iki elin sesi var” atasözünü bilmeyenimiz yoktur. Aslında konu üretkenlik olduğunda da bu atasözü haklı çıkıyor. Motivasyonunuzu kaybettiğiniz anın, çalışma arkadaşınızın motive olduğu bir ana denk gelmesi, sizi de yeniden “yükseltebilir”. Yani ekip çalışması iyidir. Elbette doğru altyapıyı ve ilişkileri kurmamız, kaosa izin vermememiz halinde. Bu fikirlere destek, yine bilim insanlarından geliyor: Sinan Karacabey, ekip kurmanın önemine inanıyor. Mohammed Elwan, “Hem havalı bilimsellikte, hem operasyonel hem de eğitim açısından yararlı olacak bir stratejik plan belirleyin. Bu diğerlerinin desteğini kazandırır. Fayda sağlayarak klinik yatırımınızı koruyun ve geliştirin” diyor.

Her işi kendimiz yapmaya çalışmak da üretkenliği baltalıyor şüphesiz: “İstatistiği bir dil olarak öğrenin ama kendiniz yapmayın. Literatür taramasını bir dil olarak öğrenin ama kendiniz yapmayın. Epidemiyologlar da harikadır. Stratejik olarak ilgili, gerçek anlamda işbirliğine dayalı ve proje yönetimi ile kurgulanmış, başarısı kaçınılmaz olan bir sistem oluşturun.”. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı ve Pediatric Probiotic Prebiotic and Microbiota Society başkanı Enes Çağrı Dinleyici ekip çalışmasının yanı sıra “çok merkezli” çalışmaların da önemini vurguluyor: “Çok merkezli projelere dahil olun, çok merkezli projeler tasarlayın, network (ulusal/uluslararası) her zaman üretkenliğe çok katkı sağlıyor. En azından ben hiç pişman olmadım. Nevrez Koylan da“Bu çok önemli. Usul yanlışsa, esasın ne olduğu önemli değildir. Çok merkezli çalışmalar usulün özümsenmesini sağlar. İlaveten, siz pırlanta olsanız bile elalem nereden bilsin? Çok merkezli çalışma size network sağlar, bir sonraki projede ‘Şurada şöyle biri vardı’ derler diyerek destekliyor. Kanada’dan Acil Tıp uzmanı James French de benzer fikirde: “İşbirliği yapın. Düşünce motorunun hızlanması için teslimat şasisini oluşturun.”

ABD’den Layla Abubshait de, #FOAMed dünyasına yönelttiğimiz soruyu takiben, akademisyenlerin düzenli kalabilmek için kullandıkları uygulamaları ve yöntemleri sormuş. Tweete gelen cevaplar çok yararlı tavsiyeler içeriyor. Gelen tavsiyeleri bu yazıya eklemek için kendisinden izin almış olmama rağmen, yazıyı daha fazla uzatmamak için buraya eklemeyeceğim. Oradan okuyabilirsiniz.

Bizimle fikirlerini paylaşma nezaketi gösteren, yukarıda adı anılan bütün değerli bilim insanlarına teşekkür ederim. 

I would like to thank all the esteemed scientists mentioned above who were kind enough to share their productivity tips with us.

Yazı imajı: Andrea Piacquadio – Pexels

Referans

  1. Cal Newport, Dijital Minimalizm, Metropolis Yayınları, İstanbul, 2019.
blank
Ara