Fakülteye yeni başladığımız günlerde, hangi anatomi atlası alınacağı konusunda kararsız kalmıştık. İşin aslı fazla bir seçeneğimiz de yoktu: Bir köşede Sobotta, diğer köşede Netter, çiçeği burnunda fakülte öğrencilerini anatominin girift dünyasına çağırıyordu. Sonunda kimimiz Sobotta’yı, kimimiz Netter’i seçtik; eğitim hayatımızın kalan yıllarında da hiç birimiz “Keşke diğerini alsaydık” diyerek hayıflanmadık.
O günlerde tıpçı muhabbetlerinde sık rastlanan “geyik” konulardan biri, Anatomi atlaslarının öldürülen Yahudiler incelenerek hazırlanmış olduğuydu. Hikaye bu ya, Hitler binlerce Yahudi’yi öldürdükten sonra, bunları incelenmesi için bilim insanlarına teslim etmiş, onlar da detaylı otopsiler yaparak günümüzdeki atlasları hazırlamışlardı. Hatta kadavra laboratuvarında incelenen bir yapı, atlastaki yerinden farklı yerleşimli ise, bunu kadavranın “başka ırktan” olmasına bağlayan sevimsiz diyaloglar da yaşanıyordu.
O dönemde hepimiz buna güldük geçtik. İşin doğrusunu yanlışını pek de düşünmedik. Neticede BT’nin, MR’ın, USG’nin olmadığı bir dönemde, detaylı kesitsel imajlar hazırlayabilmenin yolunun inanılmaz sayıda çok ve detaylı otopsiden geçmesi gerektiğini fark etmek çok da zor değildi. Ama elimizden düşürmediğimiz atlasların, katledilenler üzerinde yapılan bu çalışmalar sonucunda hazırlandığını düşünmek; hayatının baharında, her gün yaşıtlarının bir saniye bile dayanamayacağı formaldehit kokulu ortamlarla yüzleşen tıp fakültesi öğrencileri olan bizler için bile fazlasıyla ağırdı.
Biz de düşünmedik.
Peki gerçek neydi? Gerçekten de, Naziler tarafından öldürülenler, anatomi atlası hazırlamak için kullanılmışlar mıydı?1–3
Bir Irkçı Doğuyor
Avusturya’nın Bavarya sınırına yakın Rappottenstein isimli bölgesinde, 1888’in 24 Kasımında, kasabanın doktorunun bir çocuğu dünyaya gelir. Adını Eduard koyarlar: Eduard Pernkopf. Evin ilk çocuğudur, ailesi gözlerinin içine bakar. Müziğe ilgisi erken yaşlarından kendini belli eder. Yaşıtları türlü oyunlar oynarken, o dere şırıltılarından, ahşap tıkırtılarından melodiler kapar.
Horn şehrinde Gymnasium’u bitirdikten sonra müzik alanında kariyer yapmayı planlar. Ancak 15 yaşına geldiğinde babası hayata gözlerini yumar. Ailenin geçimini sağlayan babası gittiğine göre, artık iki erkek kardeşini büyütmek ve ailesine bakmak zorundadır. Bu yüzden hayallerini bir kenara atar, daha çok para kazanacağını düşünerek doktor olmaya karar verir.
Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesine girdiğinde 19’undadır. Fakültede rahat durmaz, Almanya Öğrenci Akademik Cemiyeti’ne üye olur, ki bu Alman milliyetçisi örgüt ırkçı fikirlerini fazlasıyla okşar.
Burada, fakültenin Anatomi Enstitüsünden Ferdinand Hochstetter ile çalışma fırsatı yakalar. Daha sonraları kendi adıyla anatomi atlası da yayınlanan Hochstetter, o zamanlar 40’lı yaşlarındadır. Pernkopf, her fırsatta hocasının yanına koşar, yıllar içinde akıl hocası addedecek kadar.
Tıp fakültesinden 1912’de mezun olduğunda, anatomiye fazlasıyla ilgili bir hekim olarak, 8 yıl boyunca çeşitli kurumlarda anatomi dersleri verir. Derken 1. Dünya Savaşı patlak verir, ordunun yolunu tutar. 1 yıl askerde kalır, dönüşünde Viyana’da “akıl hocasının” asistanı olarak 1. ve 2. Sınıf öğrencilerine periferik sinirler ve kardiyovasküler sistem anlatır.
Çalışkan bir öğrencidir. Akademik basamakları hızla tırmanır, 1926’ya gelindiğinde profesör olur. “Boynuz kulağı geçer” derler. 1933’te Hochstetter’in yerine anatomi enstitüsünün başına geçirirler.
Karanlık İşler
Aynı yılda Nazi Partisi’ne katılır. 1 yıl sonra, Adolf Hitler tarafından 1921’de kurulan ve “Fırtına Birliği” veya “Kahverengi Gömlekliler” olarak da bilinen Sturmabteilung’un üyesi olur. Bu birlik, NSDAP partisinin paramiliter gücü olarak hizmet vermekte, “her türlü” kirli işi yapmaktadır. Pernkopf bir enstitü başkanı olmasına rağmen, çoğu eğitimsiz serserilerden oluşan sokak gücüne katılmasıyla “her yola” hazır olduğunun da işaretini verir.
Attığı adımlar semeresini fazlasıyla verir, 1938’de kendisini Tıp Fakültesi Dekanı yaparlar. Şu işe bakın ki, Almanya’nın Avusturya’yı ilhakı da aynı günlere rastlar.
Artık her şey istediği gibidir. Nazi fikirlerini doyasıya yaşar. Bütün tıp fakültesini etnik kimliklerini “Aryan” – “Aryan Değil” şeklinde açıklamaya ve Adolf Hitler’e bağlılık yemini etmeye zorlar. Yemin etmeyi reddedenleri okuldan kovdurur, ki bu grup fakültenin %77’si yapar. Nobel mükafatlı 3 bilim insanı da yemin etmedikleri için kovulurlar.
Dekan olmasından sadece 4 gün sonra, tıp fakültesine bir konuşma yapar ve Nazi ırksal temizlik teori ve kurallarını överek, meslektaşlarının bunları “teoride ve pratikte” uygulamalarını emreder. Konuşmaya “Heil Hitler!” diyerek ve Nazi selamı vererek başlar, “Kalıtımları daha değerli olan ve kalıtımdan kaynaklanan biyolojik yapıları sağlıklı nesiller vaadedenleri teşvik etmeli ve ırksal olarak aşağı olanların çoğalmalarını engellemeli…” diye devam eder. Daha da ileri gider, “ırksal olarak aşağı olanların çoğalmalarını sterilizasyon gibi yöntemlerle engellemeyi” önerir. Hem Nazi ötenazi programlarına selam çakar, hem Soykırıma alkış tutar. Hitler’den bahsederken, “Avusturya’yı tekrar Almanca konuşan milletler ailesine dahil etmek üzere Avusturya’dan ayrılmak zorunda kalan bir Avusturya çocuğu” olarak adlandırır.
Konuşmanın finalinde Hitler’i över de över, finali şu cümlelerle yapar:
“Biz doktorlar, bütün varlığımız ve tüm ruhumuzla ona hizmet etmek istiyoruz. Öyleyse çağrımız, her birimizin kalbinin en derininde hissettiği duyguları göstersin: ‘Adolf Hitler, Sieg Heil! Sieg Heil! Sieg Heil!’”
Pernkopf Atlası
Asistanlık yıllarında öğrenciler için bir diseksiyon rehberi hazırlayan Pernkopf, yıllar içinde bunu geliştirir. Profesör olduğunda, çalışmalarının 3 ciltlik bir anatomi atlası olarak basılmasını teklif ederler, heyecanla kabul eder. 1933’te atlası hazırlamaya başlar. Hemen 4 ressamdan oluşan bir ekip kurar. Kadavralar üstünde çalışmalar, dersler, yönetim işleri derken, günde 18 saat çalışır. Her sabah 5’te kalkar, stenografi tekniği ile notlar tutar. Eşi sembol ve kısaltmalardan ibaret bu notları yazıya döker, ki atlasın açıklama metinleri böyle ortaya çıkar. Pernkopf işinde titizdir, ressamların gördüklerini gerçeğe en yakın şekilde çizmelerini arzular. Tek istisnası çizimlerde kullanılacak renklerdir. Akılda kalıcılığı arttırmak için parlak renklerin kullanılmasını sağlar.
Böylesi bir Nazi hayranının seçtiği ressamlar da elbette kendisine benzer. 4 ressam da Nazi Partisi üyesidir, atlasın her sayfasında imzalar Nazilere selam çakar. “Lepier” isimli ressam imzalarında r harfini swastika gibi atar, “Endtrasser”ın imzasındaki peşpeşe iki s harfi ise şimşek gibi çakar (SS sembolü).
Atlasın ilk cildi 2 kitap olarak 1937’de yayınlanır. 4 yıl sonra ise yine 2 kitaplık 2. cilt baskıya girer. Aynı yıl savaş çıkar, biri hariç bütün ressamlar savaşa katılırlar.
1943 yılında Pernkopf Viyana Üniversitesi Rektörü seçilerek kariyerinin zirvesine çıkar. Savaş bitene kadar iki yıl daha bu görevde kalır. Almanya yenilince Avusturya da gider, Pernkopf için kara günler başlar.
Yenilgiden sadece iki gün sonra anatomi enstitüsü başkanlığından azledilir. Tutuklanma korkusuyla Salzburg’a “tatil”e gider. Ama Ağustos 1945’te Amerikan askerince tutuklanır ve Mayıs 1946’da üniversitedeki bütün yetkileri alınır.
3 yıl Glasenbach’ta tutuklu kalır, ancak hiçbir suçla suçlanmaz. Süresini tamamlayınca Viyana’ya geri döner.
Eski Viyana’dan eser yoktur. Savaş sırasında Anatomi enstitüsü bombalandığından eski imkanlardan yararlanamaz. Viyana fakültesinden 1938’de ayrılmak zorunda kalan Yahudi asıllı Hans Hoff, okulun nöroloji enstitüsünde ona iki oda ayırır. Pernkopf eski ekibini toplar, yeni ressamlar da bulur; tekrar kolları sıvar. İki göz odada aralarında bir çatışma da başlar. Lepier’in sağlık sorunları (varisleri) yüzünden savaşa katılmamış olmasına fazlasıyla kızarlar. O da ayrılır, bir başına çalışmaya başlar.
Yüz ve boyunu içeren 3. cilt 1952’de yayına girer.
Pernkopf’un ömrü, 4. cildi tamamlamaya yetmez. 1955 yılında 66 yaşında ölür.
Eski meslektaşlarından ikisi, Alexander Pickler and Werner Platzer eksikleri tamamlayarak 1960 baskısına yetiştirirler. Birkaç yıl sonra yayıncı firma, Pernkopf’un açıklama metinlerinin çoğunu çıkarıp, Nazi sembollerini sansürlediği iki ciltlik yeni bir versiyonu yayınlar.
Etik Kaygılar
1995’te Viyana Üniversitesi’nden Prof. Edzard Ernst, Nazilerin üniversiteyi ele geçirmeleri ve bunu takip eden insan deneyleri üzerine bir makale yazınca, şiddetli bir etik tartışması başlar. Bir yıl sonra Dr. Howard Israel, atlas için kullanılan kadavraların en azından bazılarının politik suçlular, eşcinseller, çingeneler ve Yahudilerden oluştuğunu ortaya çıkarır. Bu atlasların kullanılması etik midir, değil midir? Tıp camiası ikiye bölünür.
Baskılar üzerine 1997’de Viyana Üniversitesi, 1938’den 1945’e kadar Anatomi bilimi üzerine yapılan çalışmaları mercek altına alır. Çalışma sonucunda, Nazi döneminde en az 1.377 idam edilmiş kişinin cesedinin üniversiteye taşındığı ve en az 800 resimde bunlardan yararlanılmış olabileceği anlaşılır. Yayıncı firma bu haberi atlasın bulunduğu bütün kurumlara bildirir ve kitabın basımını durdurur. Bizde bile anatomi laboratuvarlarında konuşulagelen bu durumu yayıncı firma 1997’ye kadar anlayamamıştır demek ki (!).
Kullanılabilir mi, Kullanılamaz mı?
Bir grup bilim insanı ve biyoetikçi, etik kaygılarla bu atlasın kesinlikle kullanılmaması gerektiğini savunuyor. Bir grup ise, vahşet tarafı bir yana bırakılmak üzere, çizimlerin yüksek başarısı nedeniyle kullanımının önemli olduğunu ve etik dışı olmayacağını söylüyor (BBC’de geçtiğimiz ay yayınlanan bir haber de atlası över nitelikteydi). Bir başka grup ise, artık tomografi gibi yöntemlerle sanal diseksiyonların mümkün olması gibi nedenlerle bu atlasın kullanımının “gereksiz” hale geldiğini vurguluyor.
Kamu hukuku profesörü Pieter Carstens’ın konuyla ilgili yorumu dikkate değer:
“Bu kadar harika bir şey, nasıl bu kadar aşağılıkça olabilir? Pernkopf ve ressamları, Nazi ideolojisini benimseyerek ve işlenen zulümlerden yararlanarak bir Nazi anatomi atlası oluşturdular. Harika çizimler üretildi, ancak bu yalnızca Nazi rejiminin katlettiği mağdurların anatomik kalıntılarının etik olmayan şekilde ve yasadışı olarak kullanılmasıyla mümkün oldu. Bu yüzden Pernkopf atlasının değeri ve içeriği önemini yitirmektedir.”
Carstens’ın da makalesinde vurguladığı gibi, Pernkopf Atlası, otorite boşluğunda, “uygun fırsatlar” oluştuğu için ortaya çıkmış bir çalışma değildi. Nazi rejiminin, kendisi dışında bütün insanları ve insanlığı aşağı gören hastalıklı zihniyetinin doğal bir sonucuydu.
Pernkopf ve ressamları, korkunç vahşetleri, “manalı imzalar” attıkları dudak ısırtan parlak çizimlerinin arkasında gizlediler.
Ama o imzalar da, sahipleri gibi kısa sürede silindi gitti.
Bu yazıda, bilinçli olarak, Pernkopf Atlası’na dair hiçbir görsel materyale yer verilmemiştir.
Kaynakça
- 1.wikipedia. Eduard Pernkopf. wikipedia. https://en.wikipedia.org/wiki/Eduard_Pernkopf. Accessed September 13, 2019.
- 2.Holubar K (Karl). The Pernkopf Story: The Austrian Perspective of 1998, 60 Years after It All Began. Perspectives in Biology and Medicine. 2000:382-388. doi:10.1353/pbm.2000.0020
- 3.Carstens P. REVISITING THE INFAMOUS PERNKOPF ANATOMY ATLAS: HISTORICAL LESSONS FOR MEDICAL LAW AND ETHICS. Fundamina : A Journal of Legal History. 2012;18(2):23-49. https://journals.co.za/docserver/fulltext/funda/18/2/funda_v18_n2_a3.pdf?expires=1568615556&id=id&accname=guest&checksum=ACA472DB6E13FA1FE6DCEF7F701DD31A.
6 Responses
İLGİNÇ ve düşündürücü bir yazı. teşekkürler.
İbrahim hocam eline sağlık , yazınızı okumadan önce
bu konuda hiç bir farkındalığımız yoktu gerçekten, teşekkürler
Çok teşekkürler
İbrahim eline sağlık… Yine şaşırtmadın… Tebrik ederim…
Çok teşekkür ederim hocam. Onur duydum.
Güzel yazı. Eline sağlık