fbpx

Quo Vadis Medicina?

Favorilere Ekle (0)
Please login to bookmarkClose
Please login

No account yet? Register

14 Mart Tıp Bayramı, Tüketim Ekonomisi, Hipokrat ve Tıbbın Simgesi

blank

Aylardır pandemi ile insanüstü bir fedakarlıkla mücadele ederken kendi canını hiçe sayan başta hekimler, hemşireler, teknisyen ve teknikerler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı kutlu olsun.

14 Mart günü ve o günün haftası Türkiye’de her yıl Tıp Bayramı olarak kutlanır. Ancak dünyanın başka hiçbir yerinde 14 Mart günü bir Tıp bayramı olarak kutlanmaz. Bunun nedeni 14 Mart gününün anlam ve öneminin Türk Tıbbı için özgün olmasıdır. Bu özgünlük sadece mesleğimizin önemini, sağlık camiası içinde ailemiz gibi gördüğümüz meslektaşlarımızla birlik ve beraberliğin değerini hatırlattığı için değil aynı 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos gibi yani öz be öz bizim kültürümüze ait büyük bir anlamının da olmasındandır. 14 Mart, Türkiye’de ilk modern tıp okulunun kuruluş günüdür ve bugün modern tıp eğitiminin miladı olarak kabul edilir. Bu yazımda sizleri tıbbın bayramından sembolüne, hekimlikten tüccarlara geçmişten günümüze bir yolculuğa çıkarıyorum. Hazırsanız başlayalım.

blank

İlk Modern Tıp Okulu

Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire” adıyla ilk modern tıp okulu 14 Mart 1827’de İstanbul’da kuruldu ​1​. Bugünün bir bayram kutlamasına dönüşmesi ise 14 Mart 1919 tarihinde I. Dünya Savaşı sonrasında işgal edilen İstanbul’da tıp öğrencilerinin işgali protesto etmek için milli duygularla yaptıkları toplantı tarihi için bugünü seçmeleri ile oldu. Yani tıp öğrencileri ve hekimlerinin kendi çaplarında milli mücadeleye desteklerinin miladıdır. İşte hem akıl ve bilimin yolundaki modern tıp eğitimin hem de hekimlik hizmetinin bağımsız vatanımızda özgürce verilmesinin anlamını taşıdığı için gerçek bir bayramdır ve her 14 Mart ülkemizde gurur ve coşkuyla kutlanır.

İlk Tıp Okulu
İlk Tıp Okulu 14 Mart 1827’de “Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire” adıyla kuruldu.

Ya tüket, ya da tüken!

Son yıllarda farkındaysanız özel anlam yüklenen birçok günün “kutlama baskısı” altındayız; sosyal medya ile sınırların bulanıklaştığı dünyamızda bu özel günleri kutlamak neredeyse gelenek hatta mecburiyet halini aldı. Özel günler denince eskiden aklımıza kendi doğum günümüz ya da ailemize özel bazı günler gelirdi şimdilerde ise Anneler Günü, Babalar Günü, Kadınlar Günü hatta Sevgililer Günü kutlamaları da toplumsal bayram günü gibi sosyal hayatın olmazsa olmazlardan oldu. Ne yazık ki günümüzde bu özel günlerin anlamlarının deforme edilip özlerinden uzaklaşıp tüketim toplumunun pazarlama araçları haline dönüştüğünü görüyoruz. Geçtiğimiz yüzyılda kitlesel üretim yapan ekonomilerin var olabilmesi için tüketimin ve kitlesel tüketicilerin artması gerektiğini savunan ekonomik prensip geçerliydi. Talep ne kadar artarsa arz da o kadar artacaktı; yani tüketim, ancak üretim artarsa artacak ve üretim artışı da zenginliği beraberinde getirecekti.

Bu amaca uygun olarak tüketimi artıracak her şeyin pazarlaması yapıldı; duygu ve manevi değerlerimiz de dahil. Bu noktada Türkiye gibi diğer gelişmekte olan ekonomilerde (diğer ülkelere göre gecikmeli olarak) 1980’li yıllardan itibaren küreselleşme, liberal ekonomi, neo-liberalizm vb kavramlar adı altında tüketim teşvik edilmeye başlandı. Bizim adsız kuşağımızın (ki adına “x” dense bile aslında “kayıp kuşak” olarak bilinir), hayata atıldığı yıllarda ülkemizde insanların zenginlik göstergesi birikimleri ile ölçülür ve gizli kalırdı; bu nedenle kimsenin zenginliği bilinmezdi. Üstelik bu zenginliği uluorta sergilemek ayıp ve görgüsüzlük sayılırdı. Sonra her şey yavaş yavaş değişmeye başladı. Ne kadar çok birikim değil ne kadar çok harcama yapıldığı ve bunları göstere göstere yapmak bir marifetmiş gibi bir zenginlik göstergesi olarak görülmeye başladı. Bizlere itibarın göstergesi tasarruf etmek ve alçak gönüllü olmak öğretilirken yeni dünya düzeni ve onların oyuncularına göre itibardan tasarruf olmazdı ve israf ve gösteriş itibardan sayılmaya başladı. Yeni tüketim ekonomisinde her şeyin motoru tüketimdi ve her şey tüketilebilirdi; hatta kolayca tüketilebilirdi. Sadece maddi değerlerin değil manevi, değerlerin de kolayca tüketilebildiği bu dönemde artık bir şeyin değerinin değil ama etiket fiyatının önemsendiğine şahit olduk.

blank
Ya kuşak seçme şansımız olsaydı?

Tıp da tüketiliyor mu?

Tıpta bize ilk öğretilen kural “Primum non nocere” idi. Bu kuralın temelinde ben de mesleğimin etik değerlerinden şunları anlarım; “iyi hekim” önce hastasına zarar vermemeyi önceller, hayatını insanlığa adar, toplumsal çıkarları daima kişisel çıkarının üzerinde tutar ve beraber çalıştığı diğer tüm sağlık çalışanlarına bu konuda örnek olur. Üstelik “hekim”in etimolojik kökeni Arapça “h-k-m” {حكم} kelimesinden gelir; bu kök kelimenin doğruyu bulan, karar veren, söz ve eylemlerde doğruluk ve hatta deveyi dizginlemek gibi birçok anlamı vardır ​1​. Hüküm, hâkim, hakem gibi hikmet kelimesi de Türkçe’ye bu kökten geçmiş kelimelerdir. Türkçe’de de bilge kişinin söylediği sözlere “hikmet” denir. “Bilgili olmak” ile “bilge olmak” farklı kavramlardır. Bir hekimin bilgili olması yanında bilge olması da beklenir; ama hekim de önce insandır ve içinde bulunduğu toplumdan ayrık yaşayan ıssız bir ada değildir.

Son 40 yılda toplumuzda sosyolojik çalışmalara konu olabilecek derin ekonomik, siyasi ve kültürel değişimler ve gelişmeler yaşandı. Bunları başka bir yazıda detaylıca tartışırız ama bu değişimlerin sonuçları başta hekimler olmak üzere sağlık sistemimizi derinden etkiledi. Burada en önemli etkinin sağlık sistemindeki bozuklukların sorumluluğunun toplum tarafından sistemin en ucundaki sağlık çalışanına yüklenmesi oldu. Diğer yandan bu toplumsal değişimler sağlık çalışanlarının da mesleklerinin temel değerlerinden uzaklaşmalarına yol açtı. Bunların sonucunda sağlık hizmetlerinin değerinden çok fiyatları daha önemsenir hale geldi. Her etkinin bir tepkisi olur. Sağlık hizmetinin ederine daha doğrusu sağlık çalışanlarının emeğine sadece arz talep dengesi gibi dar bir açıdan bakılırsa bu emeğin değerini belirleyen kriter hizmetin niteliği değil niceliği olmaya başlar. Bunun sahadaki anlamı ne kadar kaliteli hasta bakıldığı değil ne kadar çok hasta bakıldığıdır. Tüketim ekonomisi varlığını sürdürebilmek için tüketimi artırmayı amaçlar, sağlıkta bunun karşılığı da doğal olarak daha fazla hasta sayıda bakılmasının teşvikidir. Sağlık ekonomisi ile tüketim ekonomisinin çıkarları ne yazık ki sadece bu noktada kesişmedi. Sağlık hizmetinin içeriğinden sağlığın (tıbbın) simgesine kadar her şey bu yeni ekonomik düzene uydurulmaya çalışıldı.

Ey Tıp! Nereye? (Quo vadis medicina?)

blank

Tıbbın nereye gittiğine bakmadan önce tıp ilgili biraz mitolojik biraz gerçek tarihsel öyküleri hatırlayalım. Tıbbın tarihsel simgesi “asaya sarılı tek yılandır” ve bu simge yüzyıllardır “Asklepius (Öskilap) Asası” olarak da bilinir. Tarihin eski çağlarından beri hekimler insanlığa sağlık hizmeti sunmuşlardır ve yaşadıkları toplumların en saygın meslek ustaları oldular. Eski Mısır’da İmhotep​2​, Eski Mezopotamya’da Asur’lu Nab.leu ve Eski Yunan’da Hipokrat bilinen en eski ve ünlü hekimlerdi​3​. Eski Yunan’da Hipokrat öncesi dönem tıbbın mitolojik dönemi olarak kabul edilir; bu dönemde yaşadığı varsayılan ve en azından Homer’in meşhur İlyada’sında Truva savaşlarına katılan ve bir asker hekim olarak anlatılan Asklepius da yaşadığı dönemin toplumunda o kadar saygı görmüştü ki ölümünden sonraki yüzyıllarda hakkındaki hikayeler efsaneleştirildi ve Asklepius, Truva savaşından (MÖ 1260 – MÖ 1180) Hipokrat dönemine (MÖ 460 – MÖ 370) kadar geçen yüzlerce yılda ölümlü bir hekimden göklerdeki bir tanrıya dönüştürüldü. Mitolojiye göre Zeus, Asklepius’un insanları sürekli ölümden kurtarması ve artan şöhreti yüzünden tanrıların ölümsüzlük ayrıcalığının tehlikeye düştüğünü düşündü ve yıldırımı ile Asklepius’u öldürdü​4​.

Ancak topluma hizmetlerinden dolayı onurunu da geri vermek istedi; ölümünden sonra Sağlık Tanrısı Asklepius olarak gökyüzündeki takım yıldızları arasında “Ophiuchus” (Yılan tutan) adıyla ona da bir yer açtı. Günümüz astrolojisinde bu “Yılan burcu” (Serpentarius) yani kayıp 13. Burç olarak da bilinir. Her tanrının etkinliğine göre kendi tapınakları olması mitolojik bir gelenektir; Eski Yunan’da Asklepius adına da sağlık tapınakları açıldı. Bunlara “Asklepiyon” adı verildi. Bunların en ünlüleri Trikka, Epidarius, Kos (İstanköy), Atina, Korint ve Bergama Asklepiyonları idi. Tüm bu tapınakların simgesi ise bugün Asklepius Asası olarak bilinen “asaya sarılı tek yılan” figürüydü. Türkiye’deki Bergama Asklepiyon’unda da ön yüzünde Asklepius’un portresi arka yüzde ise tek yılanın sarılı olduğu asanın olduğu sikkeler bulundu​5​.

Hipokrat‘ın doğduğu Kos (İstanköy) adasında döneminin en ünlü Asklepiyonu faal durumdaydı. O da muhtemelen ilk tıp eğitimini burada aldı ve daha sonra tüm Ege denizi ve çevresindeki Asklepiyonları uzunca süre gezdi ve tıp öğretmeni ve hekim olarak ün kazandı. Zamanın tıbbi düşüncesine gömülü mistisizmi reddederek, klinik gözlemin önemini vurgulamasıyla döneminin ötesinde sayılır. Hipokrat, hastalıklara getirdiği açıklamalar, tedavi metotları ve tıbbın etik değerleri gibi alanlarda yenilikler ile tıbbı mitolojik inanışlardan ayırmaya çalışmış ve bir nevi döneminin tıbbında Rönesans yapmıştır. Günümüzde birçok yaklaşımının geçerliliğini koruması nedeniyle modern “Tıbbın Babası” olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte “Hipokrat Andı” olarak bilinen ünlü yeminin Hipokrat tarafından değil onun ölümünden sonraki dönemlerde Pisagorcular tarafından yazıldığı iddia edilmektedir. Nitekim Hipokrat andının orijinal metnindeki açılış cümlesi onun bilimsel bakış açısı yerine mitolojik bir başlangıç iledir: “Şifacı Apollo’ya ve Asklepius’a, Hygieia ve Panacea’ya ve tüm tanrılar adına yemin ederim.​6​

Yüzyıllık Hat

1992 yılında ABD’de tıbbın simgesinin logo olarak kullanımı ile ilgili bir çalışma yayınlandı. Friedlander, yaptığı araştırmada sağlık ya da tıp ile ilgili kurumlara ait 242 logo örneğini inceledi; kar amacı gütmeyen mesleki tıp kurumlarının logolarında “Asklepius Asası”nın daha sık kullanıldığını (62%), ancak kar bazlı çalışan ticari sağlık kurumlarının logolarında ise “Hermes Asası” nın (76%) daha fazla kullanıldığını buldu. İlginç olan Hermes Asasının mitolojik bir sembol olarak tıp ile bir ilgisi olmamasıydı. “Çift kanatlı altın bir asaya sarılı çift yılansembolü mitolojide Hermes tanrısının asası olarak bilinir. Eski Yunan mitolojisinde Hermes, ise tanrıların habercisi olarak bilinmekle birlikte aynı zamanda tüm haber taşıyanların, gezginlerin, hırsızların, tüccarların ve hatiplerin koruyucusu olarak da kabul edilirdi. Eski kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla Hermes’in tanrısal (!) özellikleri arasında sağlık ile ilgili hiçbir özellik yoktu.

Hermes Asası’nın tıbbiyeli (!) kabul edilmesi ise tam bir talihsizlik ve cehalet örneğidir. 1902 yılında ABD ordusu Sıhhiye Birimi (Medical Corps) için bir logo kullanmak istedi. Tahminen tıp tarihi ve mitoloji bilgisi zayıf bir ordu mensubu Asklepius Asası’nın “sadeliğini” beğenmedi ve Hermes Asası’nın “havalı ve şatafatlı” görünüşünden etkilenerek seçimini bu yönde yaptı. Hermes Asası, halen Amerikan ordusunun Sıhhiye Biriminin sembolü olarak kullanılmaktadır​7​.

blank
Hermes (Habercilerin, Tüccarların ve Hırsızların koruyucu tanrısı) ve Asası
blank

20. Yüzyılın başlarından itibaren ABD süper bir güç olmaya başladıkça, dünyadaki tüm sosyal, kültürel, ekonomik değerlere karşı kendi ulusal değerlerini koymaya başladı. Bunu kimi zaman yumuşak kimi zaman da sertlik seçeneğini kullanarak yaptı. Sertlik seçeneğinin başrolünde olan ABD ordusu ve dolayısıyla ordunun Sıhhiye Birimi’nin logosu da dünyanın her yerine taşındı. ABD’nin kendi ekonomik sisteminin yapısına baktığımızda Amerikan ticari sağlık kurumlarının “hırsızların ve tüccarların tanrısının” asasını sembol olarak kullanmasının belki tüketim ekonomisi açısından kendilerince bir açıklaması olabilir.

Türkiye’de kurumların sembol seçimi

blank

Türkiye’de de bu konuda yaptığımız bir ön çalışmada, (bu iki sembolden birinin kullanan) 83 kamu ve 121 özel sağlık kuruluşunda Asklepius Asasının çok daha fazla kullanıldığını bulduk (%97,3). İlginç olan Hermes Asasını logolarında kullanan 5 hastanenin (%2,7) tamamı da kamu hastanesi idi. Bizi asıl şaşırtan ise 2018 tarihinden itibaren yeniden yapılanan T.C. Sağlık Bakanlığı için seçilen yeni logoda “Hermes Asası”nın sembol olarak kullanıldığını görmek oldu. Daha da kötüsü “Hermes Asası”nın Türk Tabipleri Birliği‘nin logosunda sembol olarak kullanılması da anlaşılır gibi değildir. Bunun yanında Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Tabipleri Birliği gibi kurumların logolarında kullanılan doğru tıp sembolüdür​8​.

Gelecek yıllarda ülkemizdeki 14 Mart Tıp bayramlarımızı tüketim ekonomisinin çarklarına kaptırmadan doğru tıp sembolleriyle bayram çoşkusuyla kutlamak dileğiyle sağlıkla kalınız.

.


Kaynaklar

  1. 1.
    Bayat AH. Tıp Tarihi. 3rd ed. Üçer Matbaacılık; 2016.
  2. 2.
    Etheredge L. Imhotep. Britannica. Published July 10, 2018. Accessed February 21, 2021. https://www.britannica.com
  3. 3.
    Candur. T. Eskiçağ’da Tıp Uygulamaları (Bölüm 3 Mısırlılar). . Nereye. Published February 17, 2016. Accessed February 21, 2021. https://nereye.com.tr
  4. 4.
    Yaprak S. Eski Yunan’da Tıp: Asklepios Kültü Asklepios, Asklepion Ve Asklepiadlar . Feniks Dergi. Published 2020. Accessed December 18, 2020. http://www.feniksdergi.org
  5. 5.
    Güner E, Şeker KG, İzmir Güner Ş. Why is the Medical Symbol a Snake? Istanbul Med J. Published online March 1, 2019:172-175. doi:10.4274/imj.galenos.2018.65902
  6. 6.
    Nordergrapfh A. Blood in Motion. 1st ed. Springer; 1978.
  7. 7.
    Friedlander W. The Golden Wand of Medicine: A History of the Caduceus Symbol in Medicine. Greenwood; 1992.
  8. 8.
    Atilla R. Bütün Dünya. Published online March 1, 2021:57-61. Accessed March 1, 2021. butundunya.com.tr
blank
Ara