fbpx

Safiye Ali, Türkiye’nin İlk Kadın Hekimi

Favorilere Ekle (0)
Please login to bookmarkClose
Please login

No account yet? Register

Safiye Ali, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın tıp doktoru ve tıp eğitimcisi olmasının yanı sıra yaşadığı dönemde filizlenen Feminist hareketin de öncülerinden biridir. Bu sene 127. yaş gününü kutladığımız bu Cumhuriyet kadınının yaşam öyküsünün bir 8 Mart gününde hepimize ışık tutmasını istedim. Başta Nuran Yıldırım’ın Türkiye’nin İlk Kadın Doktoru Safiye Ali ​1​ kitabı olmak üzere çeşitli kaynaklardan derlediğim bu yazıyı keyifle okumanızı dilerim.

Tababet sanatının kadın uygulayıcıları, eski çağlardan bu yana varlıklarını sürdürse de erkek egemen Tıp dünyasında yer almaları zorlu süreçler neticesinde mümkün olmuştur. Antik Yunan’da tarihsel bir figür olan Agnodice’in erkek kılığına girerek Tıp eğitimi alması, bir kadın tarafından kaleme alınan ilk Tıp metni olan Kadın Hastalıkları ve Tedavileri Üzerine adlı eseriyle bilinen Metrodora hakkında başka pek bir şey bilinmemesi, pek çok kültürde kadınların Tıp alanındaki yerinin sadece jinekoloji ve obstetri konularıyla sınırlandırılması bu durumun bazı örneklerindendir.

Orta Çağ toplumunun hayatın pek çok alanında olduğu gibi Tıp biliminden de kadınları men etmesine rağmen Trota (ya da Trocta) öncülüğünde 12. Yüzyılda bazı kadın hekimlerin Salerno Tıp Okulu’nu bitirdikleri ve Trota’nın Kadınlara Yönelik Tedaviler Üzerine ve Trota’ya Göre Pratik Tıp gibi bazı kitapların yazarı olduğu tarihsel kayıtlarda yer almaktadır. Kadınların modern anlamda Tıp eğitimi almaları 19. Yüzyıl sonunda Elizabeth Garrett Anderson ve Elizabeth Blackwell gibi öncü kadın hekimlerin mücadeleleri ile başlamış Avrupa ve Amerika’da kadın hekim sayısı zamanla artmıştır. Osmanlı döneminde Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye kadın öğrenci kabul etmediği için hekim olmak isteyen kadınlar Avrupa’da eğitim görmek zorunda kalmıştır. Doktor Safiye Ali de onlardan biridir.

Eğitim hayatı

2 Şubat 1894 tarihinde İstanbul’da doğan Safiye Ali, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid’in yaverlerinden Ali Kırat Paşa ile Şeyhülharem Hacı Emin Paşa’nın kızı Emine Hasene Hanım’ın dördüncü çocuğudur. 1916 yılında Amerikan Kız Koleji’nden mezun olduktan sonra Tıp eğitimi almak üzere ülkesinin desteğiyle Almanya’ya gitmiştir. Julius-Maximilians-Universität Würzburg’da eğitimine devam ederken Talebe-i Osmaniye Heyet-i Teftişiyesi Reisi Ali Haydar Bey ile eğitim süreci hakkında yazışmaları zorluklar içindeki üstün gayretine ışık tutmaktadır. 10 Temmuz 1918 tarihli mektubunun bir kısmında şöyle der Safiye Ali:

Reis Beyefendi,
…. Şimdi gireceğim imtihan ‘Physicum’ diye tabir ettikleri imtihandır ki şu derslerden: Hikmet (Fizik), Kimya, Nebatat (Botanik), Hayvanat (Zooloji), Anatomi, Topografi, Mikroskopi, Fizyoloji.
…. Bu imtihana dahil olacaklar pek çok. İçlerinde Türk olarak yalnız bir tek benim. Onun için birinci olmayı çok arzu ediyorum. Emir olunur ise imtihanın ne suretle neticelendiğini arz ederim.”

Ve birinci olur. Doktor namzedi ünvanını alır. Doktora eğitimine Dünya Savaşı’nın gölgesinde devam ederek 1921 yılında “Bebeklerde İç Pakimenenjit Kanaması Hakkında” tezi ile diplomasını alır. Almanya’daki eğitimi süresince kendi tabiri ile ‘ilim muhiti içinde kadın erkek tefriki (ayrım) etmeden mevcut olan arkadaşlık’ onu etkilemiştir. Ülkesine altı haftalık bir dönüşün ardından tekrar Almanya’ya giden Safiye Ali, kadın ve çocuk hastalıkları uzmanlığını yaptığı süreçte göz hekimi olan Ferdinand Krekeler ile evlenir.

Türkiye’ye dönüşü ve mesleğinde ilk yılları

Safiye Ali’nin İstanbul’a bir sonraki gelişinde artık ülkesi Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Yurtdışında eğitim gören doktorların diplomalarının incelendiği Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiyye Vekaleti tarafından değerlendirilir ve Haziran 1923’te Cumhuriyet tarihinin ilk kadın doktoru olarak ‘Tababet İcazetnamesi’ni alır. Ferdi Ali adını alan eşi ile Cağaloğlu’nda açtıkları muayenehaneyi ilan ederler. Başlangıçta kendisine kadın olduğu için güvenmeyen ya da düşük muayene ücreti ödemeye çalışanlar olmuş ancak maddi imkanı olmayan hastalara anne-çocuk sağlığı üzerine verdiği karşılıksız destek tanınırlığını sağlamıştır. Kendisi de Avrupa ülkelerinde anne-çocuk sağlığına gösterilen özenin Türkiye’de gösterilemediğinin farkındadır.

Safiye Ali, önce Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi’nde sonrasında da Süt Damlası’nda çalışmasıyla olağanüstü rağbet görmüştür. 1927’de buradan ayrılmak zorunda kalan Safiye Ali tekrar muayenehane hekimliğine döner. O dönemde (günümüzde de olduğu gibi) kadın doktora aşina olunmadığından, Malul Gaziler Büyük Ticaret Salnamesi’nde adı “Safiye Ali Bey” olarak geçer. Klinisyen kimliğinin yanı sıra kadın öğrencilerin eğitim gördüğü İstanbul Amerikan Kız Koleji’nin Tıp bölümünde verdiği jinekoloji ve obstetri dersleri ile bir Tıp okulunda ders veren ilk kadın öğretim üyesi olarak da tarihe geçer.

Bu noktada Süt Damlası’ndaki çalışmaları ile ilgili daha detaylı bilgi vermek istiyorum. İlk Süt Damlası anne sütünden çeşitli nedenlerle mahrum kalan bebeklere steril süt sağlayabilmek adına 1892 yılında Paris’te kurulmuştur. Avrupa’da yaygınlaşan bu uygulama ile İstanbul, 1921 yılında Fransız General Pelle’in teşebbüsü ile tanışmıştır. Safiye Ali burada 1925 yılında çalışmaya başlamıştır. Onun özverili çalışmalarıyla çocuklara pastörize süt, gıda ve çamaşır temini sağlanmış, çocukların uygun bakımı için eğitimler düzenlenmiştir. İlaç temini, röntgen çekilmesi, kan ve idrar tahlilleri ve hasta çocukların yatırılarak takibini de üstlenen Süt Damlası, Safiye Ali’nin katkılarıyla yüzlerce çocuğa bakım sağlayan ve büyüyen bir kurum olmuştur. Peki Safiye Ali neden istifa etmiştir? Bunun muhtemel nedeni o dönemdeki gazetelerin ve Besim Ömer Paşa’nın da belirttiği üzere bazı erkek meslektaşlarının kendisine kıskançlık duymasıydı. Süt hırsızlığı ile itham edilmesi kendisi için bardağı taşıran son damla olmuştur.

Kadınlar Birliği dönemi

Safiye Ali’nin Feminist mücadeledeki yerini bu konuyla birlikte derinleştirmek istiyorum. 1923 yılının Haziran ayında Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan da önce Nezihe Muhiddin öncülüğünde Kadınlar Halk Fırkası kurulmaya çalışılmış ancak hükümet tarafından izin verilmemiştir. Türk Kadın Birliği adı altında örgütlenen kadınlar çokeşlilik, boşanma gibi aile hukukuna ilişkin konularla, kadınların seçme ve seçilme hakkı gibi pek çok hakkın kazanımıyla uğraşmışlardır. Birliğin komisyonunda görev alan isimlerden birisi de Safiye Ali olmuştur ve Kadınlar Birliği’nin Sıhhiye Komisyonu Başkanlığı’nı yürütmüştür. Birliğe erkeklerin katılımı üzerine tartışmaların döndüğü bir toplantıda, eşitlik mücadelesinin herkese ait olduğunu şu sözleri ile hatırlatır: “Kadın erkek hayatının birleştiği bir zamanda yeniden harem tesisine (kurmaya) doğru adım atmak terakkiperver (ilerici) kadınlığın şiarı (benimsediği yol) olamaz.”

Uluslararası kongrelerde bir Türk delegesi

Safiye Ali İstanbul’da hekimlik yaptığı sırada mesleğiyle ilgili üç uluslararası kongrede ülkesini temsil etmiştir. 1924 yazında Londra’da, sonbaharda Budapeşte’de yapılan kongrelerde Hilal-i Ahmer Cemiyeti temsilcisi olarak, 1928’de Beynelmilel Kadın Doktorlar Cemiyeti’nin Bolonya kongresinde ülkesini temsilen yer almıştır. İstanbul’daki çocuk hastalıklarına ve bunlara bağlı ölümlere dikkat çekerek yardım sağlamaya çalışmış bir yandan da ilk yıllarını yaşayan Cumhuriyet rejiminin kadınlara getirdiği özgürlüklerden bahsetmiştir. Başta Süt Damlası olmak üzere Himaye-i Etfal Cemiyeti, Çocuk Muayenehaneleri, Çocuk Bakım Yurtları gibi çocuklara yönelik başarılı çalışmaları uluslararası alanda da büyük takdir görmüştür.

Almanya’ya dönüşü ve vefatı

1928’de hastalığı üzerine eşi ile birlikte Almanya’ya dönen Safiye Ali, geçirdiği ameliyatın ardından Dortmund’da çalışmaya devam etmiş, İkinci Dünya Savaşı süresince muayenehanesini birkaç kere kaybetmiş, her seferinde tekrar işine sarılmıştır. Safiye Ali’nin örnek hayatı geçirdiği kanser nedeniyle 5 Temmuz 1952’de sona erdiğinde, cenazesinde meslektaşı Prof. Dr. Lehmann tarafından kendisi için kurduğu cümleler onun ne kadar müstesna bir kişiliği olduğunu hepimize tekrar hatırlatıyor: “Safiye’nin yüreği bir pırlantaydı. O, yüksek ruhlu, insancıl bir varlıktı. Bizim kalbimizde hayranlık duyduğumuz büyük bir yardımsever melek olarak yaşayacaktır.”

Bir 8 Mart gününde kendisini saygıyla yad ederken, Safiye Ali’nin hayatının hepimize ilham olmasını diliyorum. Üzerimizdeki ‘cam tavan’ları hep birlikte kırmak dileğiyle…


Kaynak

  1. 1.
    Yıldırım N. Türkiye’nin İlk Kadın Doktoru Safiye Ali. Tarih Vakfı Yurt Yayınları; 2011.

blank
Ara