fbpx

Bilgi Sentezi, Taklit ve Plagiarizm

Bugün, son dönemlerde sosyal medyada sıklıkla dolaşan, tezlerde ve bilimsel makalelerde atıf göstermeden veya atıf göstererek blok şekilde alıntı yapmakla ilgili problemlerden bahsedeceğiz. Bu durum ülkemizde plagiarizm denildiğinde pek kimsenin anlamadığı, atıf göstermeden alıntı yapmışsın denildiğinde insanların sessiz kaldığı, “intihal” dediğinizde ise suç vasfına bürünen bir durum aslında. Bunu anlayabilmek için, konuyu sadece bilimsel etik suç kapsamında görmek doğru olmayabilir: Çünkü gazete yazılarında, birisine ait fotoğrafın ya da görselin kolayca kullanılmasında, web sitelerinde, hatta mesajlaşma programlarında gönderilen materyallerin viral şekilde iletilmesinde hassasiyet gösteren insanlar olmadığımız açık.. Twitter’da başkalarının başından geçen durumları, kendi başından geçmiş gibi anlatan persona problemlerine ise hiç girmiyorum bile. Bu nedenle, esas sorunumuzun fikri mülkiyetle ilgili olduğunu da iddia edebiliriz. Çünkü benzer vicdani sorumlulukları, crackli bilgisayar programı kullanırken veya süper ultra hd film cehenneminden altyazılı film ararken de hissetmiyoruz. 

Fikri mülkiyet veya fikri emek denen kavrama bu kadar yabancıyken, “yazı” gibi zaten kopyala-yapıştır ile kolayca aktarım yapılabilecek bir alan doğal olarak bize birinin mülkiyetinde gibi gelmiyor. İş bilimsel ürünlere geldiğinde ise bu sefer ciddi problemler çıkıyor, çünkü bu sefer başkasının fikirlerini kendi fikriniz gibi savunarak sadece bir kişilik yarılmasına yol açmıyorsunuz, aynı zamanda bunu akademik yükselmede de kullanarak çıkarınız için yontmuş oluyorsunuz. Film cehenneminden film indirmekten daha problemli bir alan olduğu açık..

Öncelikle bilimsel bir etik suç kabul edilen intihalin (plagiarizmin) resmi tanımını yaparak başlayalım: YÖK’ün Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Yönergesi’ne göre intihal; “Başkalarının özgün fikirlerini, metotlarını, verilerini veya eserlerini bilimsel kurallara uygun biçimde atıf yapmadan kısmen veya tamamen kendi eseri gibi göstermek” olarak kabul ediliyor . Bu konuda resmi tanımlar ve yönergelerle ilerlemek biraz sorunlu, çünkü birçok gri zonu da hesaba katarak düşünmeniz gerekiyor. Daha genişletilmiş bir tanımı da World Association of Medical Editors’tan (WAME) almak mümkün: “Başkalarının yayınlanmış ya da yayınlanmamış fikirlerinin ya da kelimelerinin (veya başka bir fikri mülkiyetin); atıfta bulunmadan ya da izin almadan; yeni ve orjinalmiş gibi sunulması” . Konuyla ilgili kapsamlı bir metaanalizin sonuçlarına göre; bilimsel makale yazarlarının %2’si açıkça intihal yapıyorlar, %30’u ise başka bir bilimadamının intihal yaptığına tanık oluyorlar . 

Meseleyi nereden tutarsanız tutun, intihal yayın hakkı ihlallerinden daha farklı ve sorunlu bir konudur. Yayın hakkı devir formları (copyright), bir bilimsel yazının içeriğindeki metin veya görsellerin hangi kuruluşa ya da kişiye devredildiğinin altını çizer. Bununla birlikte yazının içinde geçen bir fikrin, gerçekten sizin aklınıza gelen bir fikir mi, yoksa okuduğunuz bir metinden gelen bir esinlenmeme mi olduğu tartışması daha uzun soluklu bir tartışmadır. 

Hepimiz şunu çok iyi biliriz ki, insan “taklit eder”. İnsan; yemek yerken çatal tutmayı da, araba sürmeyi de, karın muayenesi yapmayı da, olgu sunumu yazmayı da taklit ederek öğrenir. İlk defa bir orjinal makaleyi oturup yazmam gerektiğinde, yazım dili tıbbi jargonuna hakim olamadığım için önüme bir makale alıp cümleleri yazmayı “taklit ettiğimi” hatırlarım. İlk başta öğrenme işlevinin bir parçası sayılan taklit becerisinin, belli bir süre sonunda bilgi ile bir senteze ulaşması ve kendini belli sınırlardaki bir özgünlükte göstermesi beklenir. Geçen gün yaptığım bir karın muayenesinde kimi taklit ettiğimi kendime sorduğumda aklıma sadece tek bir isim gelmedi, muhtemelen öğrencilik yıllarımdan beri birçok kimseden gördüğüm karın muayenesi tekniğini, belli standart sapmalara sadık kalarak birleştirmiştim. 

Benzer şekilde bir araştırma makalesinin ya da tezin tartışma bölümünü yazarken de, sadece A kişisinin dedikleri bunlar, B kişisinin dedikleri bunlar diyerek atıflı veya atıfsız cümleler kuramazsınız. Çünkü sizden beklenen o kişilerin dediklerinden bir senteze ulaşmanız ve “makul sınırlar” içinde kalarak kendi yorumunuzu aktarmanızdır. Şimdi çoğunuz, plagiarizm veya intihal konuşurken, konuyu neden buralara kadar çektiğimi merak ediyor olmalısınız. Yazılarımın iflah olmaz müdavimleri bunun nedenini az çok anlamaya başlamıştır. 

Literatürde ve medya arşivlerinde Türkiye’de yürütülen bilimsel araştırmalardaki intihal oranlarıyla ilgili birçok veriye rastlamanız mümkün, bunlardan tek tek bahsetmeyeceğim. En sonda söylemem gereken şeyi en başta söyleyeyim: Bu oranlardaki yüksekliğin tek nedeninin; bile-isteye, etik bir suç işleme maksadına veya akademik yükselme hırsı, psikiyatrik problemler, yayın baskısı gibi sebeplere dayandığını sanmıyorum. Tersine, sorunun büyük kısmının az önce bahsetmiş olduğum sentezleme yeteneğiyle ilgili problemlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Acı olan kısım da şu ki, bu yeteneği belli bir akademik olgunluğa eriştiğiniz dönemler olarak kabul edilen, tez-makale yazma döneminde edinmeniz mümkün değil.

Bu elbette altta yatan mekanizmanın tümünü açıklayamaz, hatta dünya verilerinin bununla çok fazla örtüşmediğini söyleyebiliriz. Literatüre göre aslında etik suçlardan birini işleyenler, diğerlerine de eğilimli oluyorlar. Örneğin intihal suçunun en çok kesiştiği alanlardan birisi ise sahte yayıncılık (uydurma=fabrikasyon, çarpıtma=falsifikasyon) suçu.. . İntihalin günümüzde bu derece kolay saptanabilmesinin önünü açansa, intihal dedektörü ve herkesin malumu olan bazı ticari programların devlet, üniversite ve bilimsel dergilerde rutin kullanıma girmesi olabilir. Fabrikasyon bir yayını veya haksız yazarlığı bulabilmek nispeten daha güç olsa da, web’de benzeri bulunan bir cümle öbeğinin esas ait olduğu yeri bulabilmek herhangi bir derginin 3-4 dakikasını alıyor. İntihal tespit edici programlar size sadece bir yüzde ile dönüş yapsalar da, gerçekten yayının içinde blok şekilde kopyala-yapıştır olup olmadığını anlayabilmek için bu programların alıntı olarak gösterdiği yerleri de özenle incelemek gerekiyor.

Burada hep söylenen bir kuralı tekrardan hatırlamak lazım belki de: Kanunu bilmemek, suç vasfının ağırlığını ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla bilimsel eserlerden yapılacak olan esinlenmeler, atıfsız alıntılar veya atıf göstererek dahi olsa tırnak içine alınmamış uzun kopyala-yapıştır metinler intihal suçunun temellerini oluşturuyor. Birçok dergide yaptığım hakemliklerin sonucunda, ne zaman intihal veya intihale benzeyen blok alıntıların olduğu parçalar yakalasam, yazarların buna şu şekilde tepki verdiklerini gördüm: “Evet, bu uzun metni kopyalayıp kendi metnime aktardım, ama metnin çeşitli yerlerinde buraya atıf vermiştim zaten”. Eğer eserinizde anlattığınız konu başka türlü şekilde anlatılamayacak biyokimyasal-histokimyasal bir yöntem değilse, başka türlü ifade edilemeyecek bir matematiksel tanımdan-formülden bahsetmiyorsanız, yorumlamadan düz metin şeklinde verdiğiniz atıflar da eserlerde hoş karşılanmaz.   

Literatürde en sık 4 plagiarizm türünden bahsedilir: Buraya kadar anlattığım alanlar fikirlerin ve birebir cümlelerin aşırılmasıydı. Kendine atıf hastalığı da denilen self-plagiarizmi bir tarafa bırakırsak, 4. tip olarak da mozaik plagiarizm geliyor . Mozaik plagiarizm, cümle yapılarının değiştirilerek alıntıların mozaik patternde serpiştirilmesinden ibaret.. Bunu böyle ifade etmeyip, “paraphrasing” şeklinde ifade etmek daha doğru olabilir. Bunu, başkasına ait olan fikir ve düşünceleri, daha farklı bir cümle formülasyonu halinde ifade etmek olarak da anlatabiliriz. Bu yazıyı yazarken internette yaptığım hızlı bir taramada, bunun için birçok online araç geliştirilmiş olduğunu gördüm ve açıkçası şaşırdım. Paraphrasing; sentez yapamayan, buna karşın intihal dedektörlerine yakalanmaktan kaçınmak isteyen acemi bir yazarın yolu olabilse de, ilerleyen dönem için doğru bir yol sayılmaz. Günümüz koşullarında, tıbbi jargona uygun her türlü cümle formülasyonunu her yerde bulmanız mümkündür.

Son cümle yerine şunu söylememiz mümkün: Yazabilmek için önce okuyabilmek gerekir. Okumayan bir kişinin, oradan buradan kes-yapıştır yöntemiyle bir araya getirip sunacağı bir eser, taklit bir eser olmanın ötesinde, zaten o kişiye ait de olamaz. Acil Tıp Akademisi’ndeki (ATAK) sevgili dostlarımın sık sık şaka yollu bana takıldıkları yerlerden biri de, yazdığım makalelerdeki grafikleri elle kendim çizmeyi sevmemdir örneğin. Bilimsel makaleniz size özgü, sizin yazdığınız, oluşturduğunuz bir eserdir. Başka yayınları takip etmek isteyenler zaten onları açıp okuyabilirler. Tamamen kopyala-yapıştır niteliğindeki intihal suçlarını bir tarafa bırakacak olursak; bir yazar, esinlenmelerinin, gördüklerinin kendi eserine filtresiz geçişine izin vermemelidir.  

Kaynaklar

Web sitesi: http://www.uak.gov.tr/yonetmelikler/Yay%C4%B1nEti%C4%9FiY%C3%B6nergesi_140318.pdf 

Das N, Panjabi M. Plagiarism: Why is it such a big issue for medical writers? Perspect Clin Res. 2011;2:67–71.

Pupovac V, Fanelli D. Scientists Admitting to Plagiarism: A Meta-analysis of Surveys. Sci Eng Ethics. 2015 Oct;21(5):1331-52. doi: 10.1007/s11948-014-9600-6.

Kumar PM, Priya NS, Musalaiah S, Nagasree M. Knowing and avoiding plagiarism during scientific writing. Ann Med Health Sci Res. 2014 Sep;4(Suppl 3):S193-8. doi: 10.4103/2141-9248.141957.

Bir yanıt yazın

Ara