fbpx

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi

Favorilere Ekle (0)
Please login to bookmarkClose
Please login

No account yet? Register

Merhaba 

Öncelikle ülkemizin başı sağ olsun, hepimize çok geçmiş olsun. Bu korkunç afetin arkasından söylenen her söz maalesef yetersiz kalıyor. Umarım bu yaralar en kısa sürede, en iyi biçimde sarılır ve bize de sadece kayıplarımızın yasını tutmak kalır.

Bu süreçte de her zaman olduğu gibi tüm sağlık çalışanları, kendileri de depremzede olsalar bile hatta, yardıma ihtiyacı olanlara ulaşmak için uğraştılar. Acilciler de elbette bölgede ilk olarak yerini alanlar arasındaydı. Biz de bu yazımızda o acilcilerle, o ilk günleri konuşalım istedik. Burda temel hedefimiz aslında yaşadıklarımızı paylaşmak, belki kendi adımıza ders çıkarabileceğimiz ya da değiştirebileceğimiz noktaları tespit etmek olacak. En azından bu şekilde belki kendimizce hayata devam edebilmenin bir yolunu bulabiliriz.

İyi okumalar.

Arama Kurtarma Süreçleri

Önce aslında bu sürecin başlangıç noktasından, arama kurtarma çalışmalarından başlamak istedim. Uzm. Dr. Hazar Lisar AKUT ile ilk gün bölgeye giden gönüllüler arasındaydı ve ilk 5 gün Hatay’da arama kurtarma çalışmalarına katıldı. Kendisi normalde Çorlu Devlet Hastanesi’nde görev yapıyor, 1 yıldır AKUT gönüllüsü.

  • Hazar hocam çok önemli bir görev yaptınız, bir çok yaralıyı enkazdan kurtardığınızı biliyorum. Herkes adına çok teşekkür ediyorum emekleriniz için. İlk gün bazı lojistik sıkıntılar yaşandığını biliyoruz. Arama kurtarma kısmında da malzeme olmadan işler çok zor, hatta belki imkansız… İlk gün neler yaşadınız?

İlk gün ulaşım ile ilgili zorluklar yaşadık. Deprem bölgesinin ekibimizin bulunduğu bölgeye uzaklığı malum. Afetin yaşandığı gün hava ve yol koşulları da çok olumsuzdu. Sizin de belirttiğiniz gibi arama kurtama için ekipman çok önemli. Bu önemli ekipmanlarımız jeneratör, beton kesici, kırıcı, sırt tahtası, medikal çanta, kişisel koruyucu ekipmanlar vb. malzemeler. Bu ekipmanlar hacimli ve ağır malzemeler. Ayrıca en az 10 gün afet bölgesinde kamp yapabilecek şekilde hazırlanan ekibin kamp malzemelerini de eklediğimizde hava yolu ile ulaşım çok zordu. Karayolu ile bölgeye ulaşmak için yola çıktık. Derneğimizin genel merkezinden sağlanan koordinasyon ve yönlendirmeyle tüm olumsuz yol koşullarına rağmen sorunsuz bir şekilde Hatay’ın Kırıkhan ilçesine ulaştık. Ulaşır ulaşmaz da arama kurtarma faaliyetlerine başladık. Hızlı bir şekilde diğer ekiplerle koordine olarak çalışma yaptığımız ilk enkazdan da bir anne ve kızını sağ olarak kurtarınca bu bize ciddi bir itici güç oldu. Yolda yaşanan zorluklar ve yorgunluk bir anda yerini tarif edemeyeceğim bir motivasyonla çalışma enerjisine bıraktı.   

  • Bu noktada ekipmanlarınızın yanınızda olması bir artı oldu diyebiliriz sanırım. Peki, arama kurtarma aşamasında bir hekimin başlıca rolü ne oluyor?

Arama kurtarma eğitimlerinde ilk yardım eğitimleri önemli bir yer tutuyor. Ekipteki gönüllülerin hepsinin, hangi meslekten olursa olsun, arama kurtarma esnasında yapılacak ilk yardım ile ilgili bilgileri ve eğitimleri tam. Fakat ekipte bulunan hekim burada genel tıp bilgisi ve mesleki tecrübesiyle ön plana çıkıyor. Kurtarılacak kişinin ve ekibin sağlığını koruma konusunda profesyonel olan bir kişinin orada olması ekibe bir güven ve çalışma rahatlığı veriyor.

  • Tabi öncesinde ciddi bir eğitim alıyorsunuz. “Eğitimlerde öğrendiğim en önemli bilgi şuymuş” dediğiniz bir şey oldu mu?

Eğitimler çok kapsamlı. Arama kurtama yapılacak alanın güvenliğini sağlamaktan, enkaz altındaki kişiye zarar vermeden nasıl ulaşılacağına; kişiyle ilk temastaki yaklaşımdan, güvenli bir şekilde nasıl çıkarılacağına kadar bir çok konu var. Sorunuza gelirsem, bizim tıp eğitimimizde olduğu gibi, primum non nocere (önce zarar verme) en önemli temel yaklaşım. Ayrıca kurtarmacının kendi ve ekip arkadaşlarının güvenliği de önemli bir durum. Devamlı artçı depremlerle sarsılan bir yerde hasarlı binaların içerisinde çalışırken dikkatli olmak gerekiyor. 

  • Peki tatbikatlar dışında ilk gerçek alan tecrübeniz bu bildiğim kadarıyla. Alanda en çok zorlandığınız nokta ne oldu?

Tabii ki psikolojik olarak çok zor bir ortam. Moloz yığınına dönmüş bir şehirde, düne kadar normal hayatları hayalleri, planları olan insanları, özellikle de çocukları görüp etkilenmemek mümkün değil. 2010 yılında tıp fakültesinden mezun olduğumdan beri acilde çalışmış bir hekim olarak birçok trajik durumla karşılaştım. Bu sebeple daha soğuk kanlı davranabiliyorsunuz. Fakat hastane ortamından farklı olarak olayın yaşandığı yerde olmak, ister istemez daha fazla empati yapmanıza sebep oluyor. Tabii ki bu da sizi zorluyor. Alanda yaşanan bir diğer zorluk hava koşulları ve yaşanan afetin boyutuydu. Afetin boyutu o kadar büyük ki çok fazla kurtarma yapılacak enkaz var ve hepsine yetişmek mümkün değil. Yaşadığımız zorluklara son olarak şunu ekleyeyim; 3. günden sonra bölgeye yardım getirenlerin ve bölgeden ayrılmaya  çalışanların oluşturduğu bir trafik ve kaos vardı. Bir enkazdan diğerine geçerken 2 dakikalık yürüme mesafelerini araçla 30 dakikada gidebildik.

  • Kimliklendirme ile ilgili sorunlar da böyle büyük afetlerde çok önemli oluyor. Alanda bu sorunla karşılaştınız mı?

Evet, belirttiğiniz gibi kimliklendirme bu boyutta afetlerde önemli bir problem olabiliyor. Neyse ki biz böyle bir problem yaşamadık. Derneğimizin koordinasyon merkezinden gelen yönlendirmeler çok açıktı. Gideceğimiz enkazın adresi ve konumu, içeride sağ olduğu düşünülen kişi veya kişilerin isimleri daha olay yerine gitmeden bizimle paylaşılıyordu. Hatay malumunuz anadili Arapça olan birçok insanın yaşadığı bir şehir. O yüzden bir enkazda yaptığımız çalışmada çıkardığımız kişi ve yakınlarıyla dil probleminden dolayı zorlandık.

  • Bizler acil tıp eğitimi sırasında aslında crush yaralanmalar, multitravma yönetimi gibi pek çok konuda bilgi sahibi oluyoruz. Ama tabi ki biz daha çok yaralının hastaneye geldikten sonraki sürecine hakimiz. Hastane öncesi ilgili uygulamalarla ilgili tecrübelerinizi de dinlemek isteriz.

Afet bölgesinde özellikle ilk günlerde mevcut hastanelerin de hasarlı olduğu, hatta maalesef birçok meslektaşımızın enkaz altında olduğu veya hayatını kaybettiğini düşünürsek, hastane öncesi olay yerinde yapılan tıbbi müdahelenin özeni ve geniş kapsamlı olması çok önemli. Crush sendromu çok önemli bir olgu bu tarz afetlerde. Erken sıvı tedavisi başlanması hayat kurtarıcı oluyor. Yaralının ulaşabildiğiniz ilk ekstremitesinden açılacak bir damar yolu ve başlanan uygun sıvı tedavisi, mortalite ve morbidite açısından çok önemli. Damar yolu açmak saatler, hatta günlerdir dehidrate kalmış bir insanda gerçekten çok zor olabiliyor; o yüzden bu konuda deneyimli olmak önemli. 

Örnek olgu üzerinden yapılması gereken ilk müdahaleyle ilgili tecrübemi paylaşayım. 20’li yaşlarda kadın hasta, enkaz altında 34. saatte kendisi ile ilk teması sağladık. Üç çocuğu ile birlikte 34 saattir enkaz altındaydı. Ayrıntılı bir anamnezle durumunu değerlendirdiğimde sağ bacağının üzerinde ciddi bir ağırlık olduğunu, onun için haraket ettiremediğini öğrendim. Onun dışında diğer sistem muayeneleri normaldi. Kendisi ile fiziksel temas kurabildiğimiz küçücük delikten travma açısından birincil bakısını yaptım. Ardından ulaşabildiğimiz kolundan damar yolu açtım. Fakat yaralının vücut ve kolunun pozisyonu çok zorlayıcıydı. 20ml/kg/saat %0.9 NaCL ile sıvı tedavisine başlandı. Enkaz altıdan çıkarma işlemi 2 saatten uzun sürerse bu sıvı miktarını yarı yarıya azaltmak gerekiyor. Bizim çalışmamız 4 saate uzadığı için buna dikkat ettik.

Bu hastalarda önemli bir nokta da analjezi. NSAID kullanmamak gerekiyor. Antibiyotik gereksimini değerlendirerek gerekli ise de nefrotoksik antibiyotiklerden kaçınılmalı. 4. saatin sonunda artık yaralıya tamamen ulaşabilecek alanı sağlamıştık. Artık stabilizasyon önemli idi. Sekonder bakı muayenesinde sağ bacakta kapalı kırık olduğunu farkettim. Büyük bir enkaz parçası altından çıkardığımız bacağında dolaşım ve nörolojik muayenenin normal olması sevindiriciydi. Bacağı atele aldık. Servikal stabilizasyonunu yapıp sırt tahtası ile sedye üzerine alarak hastaneye sevkini sağladık. 

blank
Fotoğraf Uzm. Dr. Hazar Lisar’ın ekibi tarafından, kendisinin müdahalesi sırasında çekilmiştir. Bu yazıda kullanımı için AKUT’tan izin alınmıştır.
  • O kaos anlarında tüm bu bilgileri bilsek bile bazen bir şeyler atlanabiliyor. Sizce alanda en çok hata yapılan, atlanan ya da unutulan nokta ne oldu?

Alanda gözlemlediğim birkaç ders alınacak yanlış vardı. Yanlışlardan birincisi iletişim ile ilgili problemler. Enkaz altında yakınları olan vatandaşlarımızla doğru iletişim çok önemli. Kırmızı alanın önünde CPR yapılan hastanın yakınıyla kurduğumuz iletişime benzetebiliriz bunu. Doğru ve ayrıntılı bilgi almak, güven verici ve karşı tarafın duygu durumunu ön planda tutarak bir iletişim kurmak gerektiğini hepimiz biliyoruz. Ben mesleki tecrübemden dolayı bir sıkıntı yaşamadım. Fakat doğru iletişim kurulmadığı için olumsuz olayların yaşandığına şahit oldum.

Bölgede ve döndükten sonra gözlemlediğim bir diğer yanlış ise özellikle çocukların kurtarma anının adrenalini ile stabilize edilmeden ve ayrıca korkmalarına sebep olacak şekilde enkaz altından çıkarılış anları. Bazı çocukların bulunduğu boşluklar çok rahat haraket edebildikleri ve gerçekten hiçbir travmalarının olmadığı yerlerdi. Bunlarda çıkarmadan önce yapılan sağlıklı bir değerlendirme sonrası stabilizasyon ihtiyacı duyulmayan durumlar oldu. Ama bazı yaralıların stabilizasyon ihtiyacı olmasına rağmen gereken güvenlik önlemleri alınmadan enkazdan çıkarıldığına şahit olduk. Yine özellikle çocuklarla ilgili bir konuda dikkatli olmak lazım. Düşünün ki 30 saattir karanlık, küçücük bir yerde sıkışan bir çocuksunuz. Bir anda beton kırıcıların sesi, açılan delikten kafasındaki kask lambasının ışığı yüzünüze vuran bir yabancı. Biz bu ilk temasta çocuklarla kurulan iletişime çok dikkat ettik. Onları sakinleştirdik korkularına ortak olduk. Ama sahada ve televizyonda gördüğümüz bazı örnekler maalesef üzücüydü. Büyük bir kalabalık, yüksek sesle sevinç naraları atarken çocuklarımızın gözünde o korkuyu gördük.

  • Çok doğru maalesef, biz de televizyonlardan takip ederken aynı durumlara çok üzüldük. Aslında tüm sorularda az da olsa değindik ama sizce acil uzmanı olmak, arama kurtarma ekibindeki bir doktor için bir avantaj mı?

Kesinlikle bir avantaj. Acil uzmanlığı eğitimimizin bizlere kattığı kriz yönetimi, hızlı karar verme ve ekip ile çalışma alışkanlığı gibi yetiler büyük artılar. Multitravmalı hastaya yaklaşım konusunda eğitim ve tecrübemizden dolayı branşımız sahada da çok kıymetli bir branş. 

  • Çok travmatik bu yaşananlar ama bizimle paylaştığınız çok teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istedikleriniz?

Son olarak bir daha böyle bir felaketi yaşamamayı diliyorum. Fakat ülkemiz bir deprem coğrafyasında. Her an büyük depremlerin yaşanabileceği şehirlerde yaşıyoruz. Özellikle eğitimlere katılabilecek zamanı ve disiplini olan acil uzmanı arkadaşlarımıza, bulunduğu illerdeki arama kurtarma derneklerine üye olmalarını tavsiye ediyorum. Katılamayacak arkadaşlarımızın da bağışlarla varolan derneklerimize desteklerini esirgememelerini rica ediyorum. Sizlere de benim ile bu güzel sohbeti gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Hastane Süreçleri

İkinci olarak da hastane kısmında yaşananlara değinelim istedim. Aslında hepimizin daha tecrübeli ve aşina olduğu kısım bu. Elbette teoride/idealde olması gerekenleri hepimiz biliyoruz, özellikle acil tıp alanında çalışanların ellerinde koca bir literatür var bu konuda. Fakat aynı zamanda kendisi de bu afetin mağdurlarından olan sevgili meslektaşlarımızın yaşadıklarını da paylaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hepimiz mesela bir toplu trafik kazasında, az da olsa benzer kaosu yaşıyoruz, fakat aynı zamanda kendiniz ve aileniz için endişelenirken, belki gelen afetzedeler çalışma arkadaşlarınızken görevlerinize devam edebilmek çok çok zor olsa gerek. Hem böylesine çoklu afetzedenin bulunduğu bir ortamda nasıl organize olduklarını hem de o ilk günlerde yaşadıklarını, bölgede görev yapmakta olan acil uzmanları Uzm. Dr. Gizem Coşkun Yüksel ve Uzm. Dr. Cansu Doğan ile konuşacağız. Dr. Gizem, Nurdağı Fatih Ortaokulu bahçesinde kurulan sahra hastanesinde de görev yaptı.

  • Sizler Gaziantep’te yaşıyorsunuz ve Dr. Ersin Aslan EAH’ta görev yapıyorsunuz. Aslında ikiniz de depremzedesiniz. Başlamadan çok geçmiş olsun, inanılmaz zor günler…İlk olarak deprem anında nerdeydiniz, neler yaşadınız? O ilk saatleri bizimle paylaşabilir misiniz?

Dr. Gizem: Merhabalar teşekkür ederim. Gerçekten ülkemiz adına  çok zor günler yaşıyoruz. Deprem anında çocuklarım ve eşim ile birlikte evimdeydim. Hayatım boyunca yaşadığım en şiddetli sarsıntıydı. Evimizin yıkılacağını düşündüm. Dolabın yanında çocuklarım için yaşam üçgeni oluşturmaya çalıştım. Sarsıntı geçene kadar çocuklar kucağımızda bekledik. Sonrasında sarsıntı biter bitmez evden çıktık. Eşim de çalışıyordu. Çocuklarım çok küçük olduğu için ilk saatlerde hastaneye gidemedim maalesef. Çünkü onları bırakabileceğim kimsem yoktu.

Dr. Cansu: Hepimize geçmiş olsun. Gerçekten büyük bir sınav veriyoruz toplum olarak. Deprem anında ben ailemle birlikte evimdeydim. Nasıl uyandık nasıl evden çıktık bilmiyorum. Gerçekten kabus gibiydi, yaşananları anlatmak çok zor. Yaklaşık 10 dk sonra yaşanan 2. depreme de evde yakalandık, yattığım odanın duvarının çatlamaya başladığını gördüm ve her yerden düşen kırılan eşya sesleri geliyordu. İçimden bu sefer başımıza yıkılacak galiba dedim… Yıkılmayan şanslı ya da sağlam artık nasıl nitelendirmek gerekiyorsa öyle binalardan birindeymişiz. Deprem durduğunda ardımıza bakmadık. Kendimizi sokağa, arabaya attık. Arabam binadan görece uzakta parkın yanındaydı. Ona güvenerek içine geçtik. Hava inanılmaz soğuktu, girecek bir aracımız olduğu için şanslıydık diyebilirim kesinlikle. Herkes dışarıdaydı ve sokaklar yollar mahşer yeri gibi hıncahınç doluydu. Tam oturup nefes alıp olanları idrak etmeye çalışırken, acil grubumuzdan mümkün olduğunca destek istenen bir çağrıyı içeren mesaj atıldı. Fazlasını düşünme fırsatım olmadı. Aileme “Gidiyoruz, siz hastanenin otoparkında arabada beklersiniz.” diyerek yola koyuldum. Benzinliklerdeki kuyruklar ve insanlardaki telaş yolları baya tıkamıştı ve trafik şehir çıkışının aksi yönüne ilerliyor olmama rağmen akmıyordu. Normalde yoğun trafikte bile 15 dk içinde vardığım hastaneye 1.5 saatte ancak ulaşabildim. Sonrasında gerisini düşünmeden orada bulunan ekibe katılarak çalışmaya başladım. 

  • Peki hastanede o ilk gün alanlarınızı ve personeli nasıl organize ettiniz? 

Dr. Cansu: İlk yaptığımız şeylerden birisi afet tirajı oldu. Biz acil serviste bulunan hastalara devamlı vizit atarak görece iyi durumda, tedavisi  ertelenebilecek durumda olanları taburcu ettik. Bizim hastanede 3 sedyeli bi resüsitasyon alanı ve eklemeler ile 30 sedyeye ulaşabilen bir sarı-travma alanı mevcuttu. Yarısını, kırmızı kodlu hasta sayısının artması ihtimaline karşı, kırmızı alana çevirmek üzere organize olduk. Eş zamanlı olarak diğer branş hekimleri tarafından,  servislerde durumu iyi olanlar taburcu edilerek, yoğun bakımda olanlardan görece iyi olanları servise alınarak hastanede yer açıldı. Ameliyathaneler hazırdı ve cerrahi branş uzmanları başta olmak üzere hastaneye ulaşabilecek durumda olan tüm hekimler, nöbetçi ya da değil fark etmeden hastaneye gelmişti. Ek gelen hemşire ve sağlık personellerimiz ile birlikte müdahale açısından yeterli düzeyde bir ekip mevcuttu. Yeşil alanı kapattık ve kırmızı alan direkt acil uzmanları, sarı alan pratisyen hekimlerimiz ve benim gibi nöbet dışı gelen uzmanlarımızca yönetildi. Yüksek riskli travması olanlar ve göçük altından gelen hastalar direkt kırmızıya alındı. Sadece ekstremite yaralanması gibi görece hafif yaralanmaları sarı alanda değerlendirilecek şekilde planladık. 

  • İnternet erişimi özellikle ilk günlerde çok sorunluydu. Hastane sistemleri de internet üzerinden çalışıyor, bu noktada sorun yaşadınız mı? 

Dr. Cansu: Hastane sisteminde çok büyük sorun yaşamadık. Jeneratörlerimiz çalışır durumda idi. Muhtemelen kablolu internette problem yoktu. Fakat  biz sistem dışında, branş hekimleri ile iletişimi kendi telefonlarımız üzerinden sağlıyoruz. O noktada büyük sorunlar yaşadık. Bu durum da branş hekimleri de acil serviste beklemeye başlayınca çözülmüş oldu.

En büyük sorunu BT cihazı ve kan gazı cihazında yaşadık. Elektrik ve jeneratör bağlantısı geçişleri arasında sistemleri devamlı bozuluyordu ve BTde görüntü yüklenmesini, kan gazı cihazının kalibrasyonunu beklemek işleri baya zorlaştırıyormuş, o esnada gördük. 

Dr. Gizem: Evet hastanede sistemsel sorun yoktu, fakat sonrasında ilçede kurulan sahrada çalıştığımda bilgisayar ve kayıt kurulmamıştı henüz. Zaten jeneratör uzerinden elektrik kullanıyorduk. Telefonlarımız da çekmiyordu. Eski usül bir deftere hasta isimleri ve başvuru şikayetlerini yazabildik sadece.

  • Peki kimliği belirlenemeyen hastalarda nasıl bir yol izlediniz?

Dr. Cansu: Kimliği belli olmayan hastalarımız için yapabildiğimiz tek şey isimsiz kayıtlar açmak oldu. Sanırım 20 kişi isimsiz kayıt edildi. İlk aşamada gördüğümüz hastalarda kimsenin aklına gelmemişti ama kayıt tutarken gelen ekip plakası, geldiği yer ve kişinin fotoğrafı ile kayıt tutulabilirdi sanırım. Daha sonrası için büyük kolaylık olurdu.

  • Siyah kod olarak getirilen vakalarda nasıl bir yol izlendi? 

Dr. Cansu: Adli tabip ve savcılık kontrolünde kimlik tespiti yapıldıktan sonra defin edilmek üzere direkt morga alındı. Acil serviste değerlendirmeye alınmadı.

Dr. Gizem: Gerçi morglar da yetmedi maalesef…

  • Evet, maalesef kaybımız çok fazla oldu. Peki özellikle alanda çalışırken yaşadığınız en büyük zorluk neydi sizce? 

Dr. Cansu: Teknik olarak, ekip ya da malzeme açısından direkt bir sorun yaşamadık. Ama ekibimizde çalışan herkes birer depremzede idi ve büyük bir travma yaşayarak yardıma geldi. Her telefon ile içimizden birileri, yakınlarının vefat haberini ya da göçük altında olduğunu duyuyordu. Devamlı gözleri yaşlı, içleri kan ağlayarak çalışan bir ekip ile profesyonel bakım sağlayarak devam ettik. Gerçekten çok zordu ve zor olmaya da devam ediyor. Bazen sağlık çalışanlarının da insan olduğu, yakınları olduğu ve yas tutuyor olabileceği unutuluyor sanırım. Ama o anda şunu diyebilirim ki bizler de dışarıda yakınlarımız olduğunu unuttuk ve gelenlere yardım etmek için elimizden geleni yaptık.

Öğlen saatlerinde gerçekleşen artçı deprem ile birlikte hastanenin bazı bölümlerinde tavan çöktüğü söylendi ve hastane tahliye kararı alındı. Bizim de can kaygımız vardı artık. Bu depremden sonra en büyük stresimiz güvensiz bir alanda çalışmak zorunda kalmak oldu. Hastanenin tüm hastalarının tahliyesi sağlandıktan sonra, gece 1 gibi biz de acil ekibi olarak diğer hizmet binasına desteğe gittik. 

Dr. Gizem: Sahrada çalışırken ise hem hasta bakımı için gerekli birçok teknik imkanımız yoktu, hem de kişisel ihtiyaçlarımızı karşılamakta sıkıntı yaşıyorduk. Tuvalet, banyo, temiz su, internet, telefon, konaklama, sıcak yemek… Bunlar da şartları ağırlaştırdı elbette. Adli olarak da sıkıntı yaşandı. Normalde depremzedelerin tamamı adli olarak değerlendirilmeli. Ancak hasta kaydı alınamadığı için adli raporlama yapamadık. Ama en büyük zorluk dersek duygusal açıdan çok yıprandım… Enkazdan canlı çıkarılmasını dört gözle bekledik. 10 kişi beklerken diğerlerinin ex çıkarıldığını, sadece 1 tane canlı çıktığını gördüm. Kendi anne babasının yanı başında vefat ettiğine şahit olan, ağlayan çocukları anne babasının iyi olduğu yalanına inandırmaya çalıştım. Kolu bacağı ampütasyona gidecek küçücük çocukların ilk müdahalelerini yaptım. Taş üstünde taş kalmamıştı. Arama kurtarmaya destek olmaya çalıştım. İnsan empati yapmadan, insanlar için kahrolmadan, kendi hayatından endişe etmeden duramıyor maalesef.

  • O kaos anında hasta bakımıyla ilgili unutulduğunu ya da atlandığını fark ettiğiniz bir nokta oldu mu? 

Dr. Cansu: En büyük sorun hasta mahremiyeti ve hızlı sirkülasyon yapmaya çalışırken temizliği sağlamaktı. Diğer konularda elimizdeki imkanlar ile iyi bir iş çıkarıldığını düşünüyorum ekip adına. 

Dr. Gizem: Evet, bunlarda dışında çok şey atladığımızı düşünmüyorum ben de.

  • İlk günlerde özellikle işinize yaradığını düşündüğünüz bir malzeme, ilaç, tetkik ya da personel var mı? “İyi ki varmış” dediğiniz? 

Dr. Gizem: Sahrada iken USG cihazımız vardı, iyi ki vardı. Hastaları e-fast ile yatak başı değerlendirebildik. Bir keresinde de gebe hastamız olmuştu 6 aylık. Bebeğin canlılığını gösterebildik. Hem hasta yönetimine katkı sağlamıştı, hem de öncelikle anne adayını olmak üzere yakınlarını ve ekibimizi çok mutlu etmişti.

Dr. Cansu: USG, kan gazı cihazı, röntgen, tetanoz aşısı ve antibiyotik stoğu kesinlikle olmazsa olmaz imiş. Hastaneye kadar gelerek bize eşlik eden tüm branş hekimlerine, radyoloğumuz, nöroloğumuz, ortopedistlerimiz, göğüs cerrahımız, beyin cerrahımız, pediatristlerimiz, dahiliye uzmanlarımızdan acilde bizi yalnız bırakmayanlara ayrıca teşekkür ederim.  Elimizi gerçekten çok hızlandırdılar. 

  • “Keşke elimde olsaydı, işler daha kolay olurdu” dediğiniz bir malzeme/ilaç/tetkik var mı?

Dr. Cansu: Açıkçası bölgenin en büyük hastanesi olarak değerlendirilen bir hastanede görev alıyoruz. İmkanlarımız çok iyi normal şartlarda.

Dr. Gizem: Sahrada kan gazi cihazı ilk günler yoktu, sonradan temin edilebildi. Keşke en başında olsaydı. Isıtıcı yetersizdi. Çadır içerisinde hastaları kettleda ısıttığımız suları pet şişelere doldurup o şekilde sıcak tutmaya çalışmıştık. Kan ve sıvı ısıtıcı da çok geç temin ettik. Keşke en baştan elimizde olsaydı.

  • Son olarak organizasyonla ilgili şimdi bakınca neyi farklı yapardınız? 

Dr. Gizem: Genel organizasyon açısından bakılırsa alanda farklı ekipler vardı, yeteri kadar koordine olunamadı. Herkes bir şeyler yapmaya çalışırken kaos ortaya çıkıyor maalesef. Çoğu zaman müdahale etmek durumunda kaldım. Hastanedeki durumumuza bakılırsa da bu kadar büyük bir depremde tabi ki hastanelerimizin de güvenliği muamma idi. Bu nedenle hızlı bir sekilde hastane bahçelerine çadırlar kurulup aciller bu çadırlara taşınabilirdi. Canımızdan endişe ederken hasta bakmak yeterince odaklanmamıza engel oluyor. 

Dr. Cansu: Kesinlikle. Ben bir de hasta kaydı konusunda dikkati daha yüksek tutardım, özellikle kimliksiz olan kişilerde. Diğer konularda iç organizasyonumuzu yeterli görüyorum. Acil çalışanları açısından konuşmak gerekirse her günümüz bir afet ve kaos. Ve bizler her şarta kolay adapte oluyoruz. 

  • Ben ikinize de çok teşekkür ediyorum. Bu olağanüstü şartlarda bizlerle bunları paylaşmanız çok değerli. Umarım bu yaşananlardan gerekli dersler alınır. Sizlerin olumlu/olumsuz söylemek istediklerinizle kapatalım…

Dr. Gizem: Kendi adıma zorlandığım en önemli nokta hekimliğimin, acil tıp uzmanlığımın yanında ben bir anneyim. Bir depremzedeyim. Kendi evime hala giremiyorum, kimliğim bile yok. Hatta deprem gecesi evden pijamalarımla çıktım. Bütün bu şartlar altında hizmet vermek zorlaşıyor. Kendi çocuklarımın tahliyesini ilk gün sonunda sağlayabildim. Sonrasında kolları sıvayıp sahaya döndüm. Çevre illerden hızlıca ekipler desteğe gönderilseydi ve ilk günleri atlatmamıza olanak sağlanabilseydi çok daha iyi olurdu. Biz yine de elimizden geleni fazlasıyla yaptık her şeye rağmen. Bir canın bile kurtarılmasına katkım olduysa ne mutlu bana. Maalesef gerçekten çok büyük bir felaket yaşandı. Ve etkisi de çok uzun sürecek… hepimize çok geçmiş olsun… Bu yazı için de sana çok teşekkür ederiz, emeklerine sağlık.

Dr. Cansu: Hepimiz çok zorlu günler yaşadık. Ve yaşamaya devam edeceğiz. Bu kadar büyük bir afet için neler yapılabilirdi noktasında söylenebilecek çok şey var.  Ben yine birkaçını ifade edeyim.

Süreçte en çok üzüldüğüm noktalardan birisi “Siz geliyorsunuz ama ne yiyip ne içiyorsunuz, nerede kalıyorsunuz, aileniz iyi mi?” diye hiç sorulmamış olmasıydı. Kendi adıma, uzun süredir ertelediğim kamp malzemeleri ve çadır edinme konusu gündemimde artık ilk sırada. Çünkü bu desteği göremeyeceğimi öğrendim süreçte. 

Bizler afetzede olarak afet bölgesinde çalışmaya devam ediyoruz, evlerimize tekrar girmek bile travmayı tetikliyor. Ailelerimizi güvenli bir yere yerleştiremeden ilçelere görevlendirmeye gitmek durumunda kaldık. Kiminin daha emzirdiği bebeği sokakta arabada beklerken bu görevler yerine getirildi. 

Bu aşamada diğer illerden gelecek destekler ile şehirden en azından 1 hafta uzaklaşmak, tüm çalışanlar açısından hem cenazeleri için hem de hasar almış evlerini toparlamak için bir fırsat olabilirdi ama diğer bölgelerden hekim, hemşire, sağlık personeli desteğinin çoğu depremzede şehirlere kabul edilmedi. Diğer destekleri reddetmeden önce bizlere durumunuz nedir diye sorulabilirdi.

Her hastanenin en azından 2 büyük çadırı olması gerekli gibi görünüyor. Sahra hastanesinin hızlı kurulumu sağlık hizmetinin devamlılığı için kilit faktörlerden birisi bence. Her sarsıntıda hastaneden çıkıp tekrar girerek sağlık hizmeti verilemez gibi görünüyor.

Temizlik ve güvenli sıcak ortam ziyadesiyle önemli. Nöbetten kalan zamanlarda, çadırlar kurulurken AFAD’a gönüllü desteğe gittim. Bir çok yere çadırlar kuruldu ama aynı oranda ısıtma ve su, temizlik ihtiyacı karşılanamadı. Okul binasının yıkılma ihtimaline karşı bahçesinin uzak köşelerine çadır kurduk ama tuvalet ihtiyaçları bina içinde sağlandı.  -10 derecelerde üzerine bir mont dahi alamadan sokakta kalan insanlar vardı. 

Böyle büyük çaplı afetler için organizasyon şeması olması ve tatbikat yapılması, sadece acil servis değil, tüm personeller ile çalışma planının paylaşılması, güven ortamı oluşmasını ve hızlı organize olunmasını sağlayacaktır. 

Söyleyebileceklerim bunlardan ibaret. Bizlerin görüşlerine değer vererek anlatmamıza fırsat verdiğiniz için canı gönülden teşekkür ederim. 

blank
Gaziantep merkezde gönüllülerle beraber kurulan AFAD çadır alanı. Dr. Cansu Doğan tarafından çekilmiştir.

blank
Ara