Skip to content

Yaşam Kurtarma Zincirini Koparan 50 Neden-1

Reklam

Giriş

Yaşam Kurtarma Zinciri, ani kalp durmasıyla başlayan kritik süreçte kalbin yeniden canlandırılmasına yönelik bir dizi uygulamadır. Başarılı bir canlandırma için bu zincirin tüm halkalarının hızlıca, sırasıyla, kesintisiz ve etkili bir şekilde oluşturulması gerekir. Zincirin herhangi bir halkasını etkileyen olumsuz bir faktör, sonuçta kardiyopulmoner resusitasyonun (kalp akciğer yeniden canlandırma) tümüyle başarısız olmasına yol açabilecektir. 

Bu yazı, kalp durmasının gerçekleştiği olay yerinden yoğun bakım ünitesine kadar, ilk yardımcılardan sağlık profesyonellerine kadar, kalp durması anından taburcu sonrasına kadar resusitasyona etki eden her faktörü ele almakta ve her seviyede resusitasyonu olumsuz etkileyen nedenleri analiz etmeye yöneliktir. Yaşam kurtarma zincirindeki 50 hatayı derlediğimiz ve iki yazıda incelediğimiz yazı serimizin ilk 25 nedeniyle karşınızdayız. Bu çalışmada dayanak olarak AHA 2020 ve ERC 2021 resusitasyon kılavuzları ile beraber acil sağlık sistemi üzerine deneyim ve gözlemlerimizden yararlanılmıştır​1–3​

1)  Kalp ve solunum durmasının tanınmaması ya da yanlış tanınması 

Hareketsiz halde bulunan bir kişi, ilk olarak kalp durması olup olmadığı açısından değerlendirilmelidir. Kalp durması belirtilerinin tanınamaması, canlandırma uygulamalarının geciktirilmesine veya hiç yapılamamasına yol açabilir. Dokunarak ve seslenerek yapılan uyarıya hastanın hareket ve ses gibi bir belirtiyle yanıt vermemesi ve solunumu tespit edilmemesi durumunda yeniden canlandırma uygulamalarına başlanmalıdır. Sağlık profesyoneli olmayan kişiler için nabız yokluğunun tespitinin zor olduğu, çoğu kişi tarafından sağlıklı bir şekilde yapılmadığı ve kalp durmasını tanımlamada iyi bir yöntem olmadığı gösterilmiştir. Bunun yanında sağlık profesyoneli olsa bile başka bir yaşam bulgusuna bakmadan sadece nabız değerlendirmesi yapmak yanıltıcı olabilir. 

Yavaş, zorlukla, iç çekme tarzında olan solunumun da (agonal solunum) etkisiz bir solunum olduğu ve kalp durmasının bir işareti olduğu düşünülmelidir. Agonal solunumlarda solunumun varlığı hakkında tereddüt yaşanıyorsa solunum yok olarak kabul edilmelidir. Çünkü bir kalp durmasında canlandırma uygulamalarının geciktirilmesi riskinin kalp durması olmayan bir kişiye suni solunum yapılması riskinden çok daha fazla olduğu ortaya konmuştur. 

Kalp durmasının başlangıcında görülebilen nöbet benzeri hareketler de yanıltıcı olabilir. Nöbet durduktan sonra yapılan değerlendirmede uyarılara yanıt vermiyorsa ve solunumu yok veya normal değilse kalp durması olarak düşünülmelidir. 

2)  Acil yardım çağrısının geciktirilmesi 

Kalp durması belirtileri olan (tepkisiz ve normal solunumu olmayan) hasta için Yaşam Kurtarma Zincirinin ilk halkasını oluşturmak üzere acil yanıt sistemi (112) aktive edilmelidir. 112 acil çağrısının geç yapılması, acil yardım ekiplerinin ulaşımının gecikmesine dolayısıyla da profesyonel olarak yapılması gereken İleri Yaşam Desteği uygulamalarının da etkisinin azalmasına yol açabilir. Günümüzde telekomünikasyon sistemlerinin gelişmesi ve yaygınlaşmasından dolayı, 112’yi aramak, yeniden canlandırma uygulamalarını geciktirmek anlamına gelmemektedir. Kritik süreçte zamanı iyi yönetebilmek için mümkünse hasta yanından ayrılmayıp 112’yi bir başka kişinin aramasını sağlamak veya başka kimse yoksa mobil telefonların handsfree (eller serbest) özelliğini kullanmak faydalı olacaktır.

3)  Göğüs kompresyonlarının (Kalp masajı) etkili yapılamaması 

Kalp masajının yüksek kalitede yapılmasını sağlamak amacıyla göğüs basılarının sert bir zemin üzerinde, sternumun alt yarısına yani göğsün ortasına uyan bölgede, dakikada 100-120 bası olacak, göğsün en az 5 en çok 6 cm çökmesini sağlayacak ve her basıdan sonra göğsün geri çekilmesine izin verecek şekilde ve mümkün olduğunca en az duraklama ile uygulanması gerekir. Bu özelliklere uymayarak yapılan göğüs basıları, beyin ve diğer hayati organların yeterli düzeyde kanlanmasını sağlayamayacağı için etkili olmayacaktır. Halktan kişilerin isteksizlik veya eğitimsizlik nedeniyle suni solunum yapmaması durumunda dahi sadece kalp masajı yapması teşvik edilmeli ve en az kesinti ile yapmaları sağlanmalıdır. 

Reklam

4)  Hava yolu açıklığının uygun şekilde sağlanamaması 

Kardiyak arrestte hava yolu açıklığı, en baştan ilk yardımcılar tarafından baş-çene pozisyonu gibi basit manevralarla sağlanmaya çalışılıp hiç kesintisiz bir şekilde profesyonel sağlık çalışanlarınca devam ettirilmesi, gerekiyorsa ileri tekniklerle sürdürülmesi gerekir. Resusitasyonun tüm süreçlerinde hava yolu açıklığı sağlanamaması veya kesintiye uğraması, dokularda hipoksiye (oksijen yetmezliği) yol açacak ve diğer resusitasyon uygulamalarının da olumlu etkisini azaltacaktır. Resusitasyon ekiplerinin alternatif tüm hava yolu açma gereçlerini hazır halde bulundurmaları, bu gereçleri kullanma bilgi ve becerilerine sahip olmaları, hasta için en uygun tekniği seçip uygulamaları gerekir​2​

5)  Yabancı madde ile hava yolu tıkanıklıklarında etkili müdahale yapılamaması 

Hava yolunun yabancı maddelerle tıkanması, beyinde hipoksiye ve dakikalar içinde kalp durmasına yol açan ciddi bir durumdur ve derhal müdahale edilmelidir. Aniden gelişen nefes alamama, konuşamama, öksürememe gibi belirtiler tespit edildiğinde hava yolunun yabancı cisimlerle tam tıkanıklığı ilk olarak akla getirilmelidir. Böyle bir durumda çocuk ve yetişkinler için tekniğine uygun bir şekilde sırt vuruları ve karın basıları ile yabancı maddeyi çıkarma uygulamaları yapılmalıdır. Toplumda yaşayan herkese tam ve kısmi hava yolu tıkanıklıklarının tanınması, faklı yaş gruplarına göre etkin tedavi yöntemleri uygulamalı olarak öğretilmelidir. 

6)  Etkin ventilasyon ve oksijenizasyonun sağlanamaması 

Kardiyak arrrestin etkili tedavisi için göğüs kompresyonlarıyla uyumlu ventilasyon ve beraberinde oksijenizasyon sağlanmalıdır. Ventilasyon, en az 1 sn. sürecek ve göğüs kafesinin yükselmesi gözle net bir şekilde görülecek kadar etkili olmalıdır. Temel Yaşam Desteği uygulanırken yetişkinlerde kompresyon-ventilasyon oranı 30:2, bebek ve çocuklarda sağlık profesyonelleri için 15:2 olarak uygulanmalıdır. Entübasyon gibi ileri hava yolu gerçekleştirilen hastalarda göğüs kompresyonundan ayrı bir döngü ile yetişkinlerde dakikada 10 olacak şekilde ventilasyon desteği sağlanmalıdır. Resusistasyon sırasında en yüksek doz oksijen verilmelidir Ventilasyon ve oksijenin düzeyinin etkinliği, monitorizasyonla ve klinik bulgularla izlenmelidir.

7)  Monitorizasyonun geç yapılması 

Arrestin ilk dakikalarında hızlı monitorizayon yapılarak arrestin başlangıç ritimleri olarak daha çok görülen şoklanabilir ritimlerin erkenden tanınması, erken defibrilasyonun yapılmasını, dolayısıyla da arrest ritimlerinin etkili tedavisini sağlayacaktır. Herhangi bir müdahale yapılmayan veya müdahalesi etkisiz olan hastalarda dakikalar içinde ritim asistoliye dönecektir. Asistolide başarılı resusitasyon oranı, şoklanabilir ritimlere göre çok daha düşüktür. Monitorizasyonun gecikmesi durumunda şoklanabilir ritimlerle karşılaşma olasılığı azalacak, dolayısıyla da defibrilasyon fırsatı kaçırılacaktır. 

8) Erken defibrilasyonun yapılamaması 

Yetişkin hastalarda arrestin başlangıcında en çok görülen ritimler, ventiriküler fibrilasyon ve nabızsız ventriküler taşikardi yani şoklanabilir ritimlerdir. (VF/nVT) Bu ritimlerin efektif tedavisi ise erken defibrilasyondur. Kalp durmasından sonraki ilk dakikalarda uygulanan defibrilasyon ile beraber sağ kalım-taburculuk oranı çok yüksek iken geçen her dakikada defibrilasyonun etkinliği ciddi düzeyde azalacaktır. Defibrilatöre ulaşamama, defibrilasyon yerine başka uygulamaların öncelikli olarak yapılması, defibrilasyon uygulamasının etkili yapılamaması gibi nedenler, erken defibrilasyon şansının değerlendirilemeyerek başarılı resusitasyon olasılığını azaltacaktır. 

Reklam

9) Etkili defibrilasyon yapılamaması 

Arrest ritmi olarak Ventrüküler Fibrilasyon/ Nabızsız Ventriküler Taşikardi tespit edilmesi durumunda erken ve etkili defibrilasyon en uygun tedavidir. Etkili defibrilasyon için bu işlemin doğru yerden uygun dozda ve şekilde yapılması gerekir. Defibrilatör kaşıkları anterolateral pozisyonda biri sağ klavikula altında diğeri solda kalp apeksi seviyesinde koltuk altı hizasında yerleştirilmelidir. Hastanın durumuna uygun olarak anteroposterior yerleşim de tercih edilebilir. Defibrilasyon öncesi, sırası ve sonrasında zaman kaybını önlemek için kaşık yerine pedlerin kullanımı önerilmektedir. Defibrilasyon şartları oluşana kadar göğüs kompresyonları ve ventilasyona devam edilmelidir. Defibrilasyon için göğüs basıları en fazla 5 sn. kadar ara verilebilir. Her 2 dk bir ritim ve nabız kontrolü yapılıp şoklanabilir bir ritim varsa defibrilasyon uygulanmalıdır. Yetişkinler için bifazik cihazlarla yapılacak ilk şok, en az 150 Joule olmalıdır. İşlem sırasında çevredekilerin güvenliği için büyük özen gösterilmelidir. Asistoli ve ince VF arasında tereddüt olursa, göğüs basılarının devamlılığı için defibrilasyon önerilmemektedir. 

10) İlaç ve sıvı tedavisinin uygun yapılmaması 

  • Yetişkin kardiyak arrest hastalarda ilaç uygulamak için ilk seçenek IV yol (intravenöz) olmalıdır. IV yol girişimi başarısız olursa veya mümkün değilse IO yol (intraossöz) denenebilir.
  • Şoklanamayan arrest ririmlerinde vazopressör olarak en erken dönemde 1 mg IV (IO) Adrenalin verilmelidir. Şoklanabilir ririmlerde ise Adrenalin 3. şoktan sonra verilebilir.
  • İleri Yaşam Desteği devam ettiği sürece her 3-5 dakikada bir 1 mg. IV (IO) verilmeye devam edilmelidir. Dirençli VF/nVT vakalarında 3. şoktan sonra 300 mg. IV Amiodaron, eğer ritim hala aynıysa şoklanabilir ise 5. şoktan sonra 150 mg. IV Amiodaron kullanılmalıdır.
  • Pulmoner emboli, kardiyak arrestin yüksek olasılıklı olarak veya kesin nedeni olarak belirlendi ise trombolitik tedavi verilmelidir. Trombolitik tedavi verildi ise Kardiyopulmoner Resusitasyonun 60-90 dakika boyunca devam ettirilmesi düşünülmelidir.
  • IV (IO) sıvılar sadece hipovoleminin sebep olduğu kardiyak arrest olgularında verilmelidir.
  • Resusitasyon sırasında sodyum bikarbonat, kalsiyum, potasyum gibi ilaçlar ampirik olarak değil, kesin bulgulara dayanarak ve kan düzeyleri ölçülerek uygulanmalıdır. 

11) Resusitasyonda ileri teknik ve araçların uygun kullanılamaması 

Standart resusitasyon uygulamaları ile birlikte her zaman rutin olarak kullanılmasa da şartlar ve imkanlar uygun olduğu takdirde bazı teknik ve araçların kullanımı resusitasyon etkinliğini artırır. Arrestin altta yatan nedenlerinin tespiti için kardiyak ultrasonografi ve kan gazları analizi, ileri hava yolu açıklığı sağlama ve doğrulama cihazları, ventilasyon ve kompresyonların etkinliğinin artırılması için göğüs kompresyon cihazları (ACD) ve inspratuar empedans eşik cihazları (ITD) ve kardiyopulmoner bypass için Ekstrakorpereal KPR (e-KPR) resusitasyonda kullanılabilecek alternatif ve tamamlayıcı tekniklerdir. 

12) Arrestin geri döndürülebilir nedenlerinin araştırılmaması 

Kardiyopulmoner resusitasyon devam ederken bir yandan da arrestin geri döndürülebilir nedenlerini araştırmak ve hızlıca çözümlemek gerekir. Hipoksi, hipovolemi, hipo/hiperkalemi, hipo/hipertermi, koroner ve pulmoner tromboz, tansiyon pnömotoraks, kardiyak tamponad ve toksinler gibi bu nedenlerin olumsuz etkisi devam ettiği sürece resusitasyonun başarılı olması mümkün değildir. Bundan dolayı bu olasılıkları düşünüp hızlıca tanı koymak ve tedavisini başlatmak gerekir. 

13) Peri-arrest ritimlerin doğru yönetilememesi 

Peri-arrest ritimleri oluşturan taşikardi ve bradikardiler, özellikle de stabil halde değillerse, her an arrest ritimlerine dönüşme potansiyeline sahip ritimlerdir. Bundan dolayı da çok dikkatli izlenmeli ve tedavi edilmelidir. Peri-arrest ritmin türüne ve hastanın klinik durumuna göre uygun yönetim ve yaklaşım belirlenmelidir. Taşikardik veya bradikardik ritmi olan hastalarda şok bulguları, senkop, ileri kalp yetmezliği bulguları, anjnal göğüs ağrısı veya iskemik EKG bulgusu, ritmin stabil olmayıp hayati tehlike olduğunu gösterir. Bu hastaların mutlaka yoğun bakım şartlarında takip ve tedavileri yapılmalıdır. 

14) Yaş gruplarına uygun resusitasyon yapılamaması 

Arrest olan hastanın yaş grubuna göre arrest yönetiminde önemli farklılıklar söz konusu olabilmektedir. Örneğin; yetişkin hastaların resusitasyonunda etkili kompresyon ve erken defibrilasyon ön planda iken, yenidoğanlarda ve bebeklerde ventilasyon desteği öncelikle düşünülmelidir. Resusitasyon ekipleri, tüm yaş gruplarına temel resusitasyon uygulamaları yapabilecek donanımda ve kapasitede olmalıdır. Yenidoğanda umbilikal yoldan ilaç uygulamaları, pediyatrik hastalarda entübasyon veya özel ilaç hesaplamaları gibi yaşa özel bilgi ve beceri gerektiren durumlarda, ihtiyaç hissediliyorsa deneyimli uzman kişilerin desteği sağlanmalıdır. 

15) Özel durumlara uygun resusitasyon yapılamaması 

Resusitasyon ekibi, hipoksi, travma, hipo-hiperkalemi, sepsis, hipo-hipertermi, pulmoner emboli, kardiyak tamponad, tansiyon pnömotoraks gibi özel durumlara karşı hazırlıklı olmalıdır. Resusitasyon devam ederken arreste neden olabilecek geri dönebilir bu nedenleri hızlıca tespit edip resusitasyon yönetimi bu nedenler dikkate alınarak sürdürülmelidir. Bundan dolayı resusitasyon ekibinin resusitasyon öncesi bu özel durumlarla ilgili bilgi ve becerilere sahip olması, bu durumları tespit ve tedavi edecek gerekli cihaz, malzeme ve donanımları hazır bulundurması, gerekiyorsa daha ileri tekniklerin uygulanabilmesi için konsultasyon ve hasta naklini planlaması gerekir. 

Reklam

16) Özel ortamlara uygun resusitasyon yapılamaması 

Kardiyak arrestin geliştiği bazı ortamların şartlarına uygun olarak resusitasyon yönetimi şekillendirilebilir. Örneğin; hastane içinde ameliyathanede açık kalp kompresyonu, kardiyak cerrahi sırasında erken resternotomi, kateterizasyon laboratuvarında ardışık 3 defibrilasyon, diyaliz hastalarında ise diyaliz ünitesinden ayrılması önerilmektedir. Hastane dışında ise kitlesel olaylarda ölümleri azaltmak için triyaj sisteminin kullanılması, boğulmalarda %100 oksijen ve 5 kurtarıcı soluk ile resusitasyona başlanması, spor müsabakalarında hastanın hızlıca sakin müdahale yapılabilecek bir yere alınması, uçak gibi taşıtlarda hastanın hızlıca geniş bir alana alınması mümkün değilse baş üstü göğüs basıları önerilmektedir. 

17) Özel hasta gruplarında uygun resusitasyon yapılamaması 

Bazı özel hasta gruplarında kardiyak arrestin oluşmasını önlemek veya kardiyak arrest geliştiğinde başarılı resusitasyon için özel uygulamalar yapmak gerekebilir. Örneğin; kardiyak arrest olasılığını azaltmak için Oksijen saturasyonunu (SpO2) astımda % 94-98, KOAH’ta % 88-92 seviyesinde tutmak, gebelerde kardiyak arrest gelişmesi durumunda hastanın lateral dekübit pozisyonuna alınması veya aortokaval basıyı gidermek için uterusun sola kaydırılması, opioid zehirlenmesinde acil çağrının geciktirilmemesi ve yüksek kaliteli resusitasyon yapılması, obez hastalarda göğüs kompresyonu yapan kişilerin normalden daha sık değiştirilmesi gerektiği önerilmektedir. Anafilaksi semptomları fark edildiğinde ve süphelenildiğinde arresti önleyebilmek için en erken zamanda intramusküler Adrenalin uygulanmalıdır. Konu hakkında daha ayrıntılı bilginin yer aldığı yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

18) Resusitasyon sonrası uygun bakım yapılmaması 

Kardiyo pulmoner resusitasyon sonrası spontan dolaşımın geri sağlandığı hastalarda altta yatan nedenlerin ve oluşabilecek komplikasyonların etkisi etkisi ortadan kaldırılmadığı ve önleyici tedbirler alınmadığı takdirde yeniden arrest gelişme olasılığı yüksektir. Bundan dolayı bu hastalar, özenle izlenmeli, bakım ve tedavileri tam donanımlı ve uygun şartlardaki ünitelerde yapılmalıdır. Resusitasyon sonrası bakım kapsamında; kardiyak arrest nedeninin tespiti, Post Kardiyak Arrest Sendromunun tedavisi, optimum havayolu, ventilasyon ve oksijenizasyon yönetimi, yeterli hemodinaminin sağlanması, nöbetlerin kontrolü, sıcaklık kontrolü yapılmalı ve diğer optimum yoğun bakım şartları oluşturulmalıdır. Kardiyak arrest sonrası beyin hasarı gelişmiş hastalarda nörolojik prognoz, doğru tahmin edilip hasta için uygun bakım planı yapılmalıdır. 

19) İyileşme döneminde gerekli bakım ve rehabilitasyonun yapılamaması 

Kardiyak arrest sonrası hastaların tekrar sağlıklı hale gelebilmeleri için fiziksel, sosyal, duygusal açıdan iyileştirici önlemler alınmalı, taburculuk sonrası hastaların rehabilitasyon planlamaları yapılmalıdır. Bu hastaların periyodik tıbbi kontrol ve bakımları yapılarak mümkün olduğunca önceki faaliyet ve rollerine dönüşleri sağlanmalıdır. Hastanın iyileşme ve rehabilitasyon döneminin tüm süreçlerinde hastanın ailesi ve diğer yakınlarının desteği ve katkısı sağlanmalıdır. 

20) Olay yerindeki tehlikeler 

Acil yardıma ihtiyacı olan hasta/yaralının bulunduğu ortam, kendisi için veya etrafındakiler için tehlikeli olabilir. Yoğun bir trafik akışı, gaz sızıntısı veya zehirli maddeler, elektrik çarpması, yangın, patlama, çökme gibi risklerin olması, ilk yardım ve acil yardımı geciktirebilir. Ortamdaki tehlikelere maruz kalma süresi arttıkça hasta/yaralının zarar görme olasılığı da artacaktır. Bundan dolayı, böyle bir durumda öncelikli olan; ortamın güvenlikli hale getirilmesi, mümkün değilse kişinin güvenli ortama alınmasıdır. Olay yerindeki bilinçsizce ortamı yönetmeye çalışan kişiler de, baskılayıcı veya saldırgan tutumlarıyla ilk yardımcıların veya acil yardım ekiplerinin doğru müdahalesini engelleyebilir veya geciktirebilirler. 

Reklam

21) Toplumda yeterli ilk yardım uygulayıcısının olmaması 

İlk yardım gerektiren acil bir olay geliştiği zaman olay yerinde doğru ilk yardım uygulamaları yapabilecek kişilerin olması, acil yardım ekipleri gelene kadar hasta veya yaralının yaşam bulgularının daha da kötüleşmesini önleyebilir ve iyileşmeyi kolaylaştırabilir. Ani kalp durması, hava yolu tıkanıklıkları ve aşırı kanama gibi durumlarda ilk yardımın yapılamaması, insan hayatı için en kritik zamanlarda en önemli fırsatların baştan kaybedilmesine yol açabilir. Bu amaçla toplumda yeterli sayıda ve oranda bilinçli ilk yardım uygulayıcısı yetiştirmek amacıyla sertifikalı ilk yardım eğitimleri yaygınlaştırılmalıdır. İlk yardım eğitimleri, çocuklar dahil toplumun tüm kesimlerine programlı bir şekilde ulaştırılmalıdır. 

22) Bilinçsiz ve yanlış ilk yardım uygulamaları 

İlk yardım uygulamaları, tıbbi açıdan güvenilir olmalı ve mevcut en iyi bilimsel kanıtlara dayanmalıdır. Kanıta dayalı olmayıp kulaktan dolma bilgilerle yapılan ilk yardım, hasta/yaralılara fayda yerine zarar verebilir. Örneğin; bilinci kapalı hastalarda hava yolu açıklığının sağlanması, travmatik yaralılarda mümkün olduğunca yaralının hareket ettirilmemesi, aşırı kanamalı hastalarda kanama bölgesine bası uygulanması, göğüs ağrılı hastaya efor sarf ettirilmemesi gibi temel bilgilerin dikkate alınmaması, hasta ve yaralının durumunun daha da kötüleşmesine yol açabilir. 

23) İlk yardım yapma konusunda çekinceler 

İlk yardım bilgisi ve uygulama imkanı olduğu halde, yapmaktan çekinmek de ilk yardıma ihtiyacı olan kişinin zarar görmesine neden olabilir. İlk yardımcının öz güven eksikliği, olumsuz sonuçlardan yasal olarak sorumlu tutulma korkusu, olay yerindeki bilinçsiz kişilerin hakimiyeti ve psikolojik baskısı bu çekincelere yol açabilir. Doğru ilk yardım uygulamaları için toplumda sertifikalı ilk yardımcı sayısının artırılması, ilk yardımın her ortamda teşvik edilmesi ve bu konuda toplumsal farkındalık oluşturulması gerekir. 

24) İlk yardım eğitimlerinin etkili olmaması 

Sertifikalı ilk yardım eğitimleri, toplumun tüm kesimlerine ulaşacak şekilde yaygınlaştırılmalı ve bu eğitimler, kişilerde bilgi, beceri ve davranış değişikliğine yol açacak yeterlilikte olmalıdır. İlk yardımcıların kardiyak arreste etkili müdahalede bulunabilmesi için kalp durmasının tanınması, acil çağrı yapılması, erken temel yaşam desteği ve ulaşılabildiği takdirde erken defibrilasyonun sağlanması becerilerine sahip olmak, ilk yardım eğitimlerinin temel hedefi olmalıdır. İlk yardım eğitimleri, evrensel olmalı, öğretilecek uygulamalar, tıbbi açıdan güvenilir olmalı ve mevcut en iyi bilimsel kanıtlara dayanmalıdır. İlk yardım eğitimlerinde çocuklar dahil herkesin ilk yardım yapabileceği ve yapması gerektiği temel mesajı verilmeli ve yardım etme davranışları teşvik edilmelidir​​. Sitemizde konu hakkında yer alan kapsamlı yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

25) Otomatik Eksternal Defibrilatörlerin ulaşılabilir olmaması 

Hastane öncesi erken defibrilasyonu sağlayabilmek amacıyla üretilen ve sağlık personeli olmayan kişilerin bile basitçe kullanabildiği Otomatik Eksternal Defibrilatörlerin (OED) halkın kolaylıkla ulaşabileceği sayıda ve lokalizasyonlarda aktif halde bulundurulması gerekir. Bu cihazların bulundurulabileceği yerler, sürekli insan yoğunluğunun olduğu kalabalık yerler, (alışveriş ve iş merkezleri vs.) acil yardımın kısa sürede ulaşamayacağı kırsal bölgeler, ani kalp durmaları açısından riskli yerler (spor salonları vs.), birinci basamak sağlık kuruluşları (aile sağlığı merkezleri, muayenehaneler vs.), ulaşım araçları (uçak, gemi, otobüs, tren vs.), acil müdahale ekipleri (itfaiye, polis, jandarma, arama kurtarma vs.), toplu etkinlik ve gösteri alanları (sinema, konser salonları, stadyum vs.) ve diğer kritik binalar (fabrika, otel, okul, kamu binaları vs.) olabilir. Kalp durmasından sonraki ilk dakikalarda OED cihazlarının temin edilemediğinden dolayı erken defibrilasyonun yapılamaması, erken defibrilasyonla sağlanacak fırsatın kaçırılmasına yol açabilir. 


Kaynaklar

  1. 1.
    Ommen SR, Mital S, et al. 2020 AHA/ACC Guideline for the Diagnosis and Treatment of Patients With Hypertrophic Cardiomyopathy: Executive Summary. Circulation. Published online December 22, 2020. doi:10.1161/cir.0000000000000938
  2. 2.
    Michels G, Pöss J, Thiele H. ERC-Leitlinien 2021 zur kardiopulmonalen Reanimation. Herz. Published online November 15, 2021:4-11. doi:10.1007/s00059-021-05082-7
  3. 3.
    Merchant RM, Topjian AA, Panchal AR, et al. Part 1: Executive Summary: 2020 American Heart Association Guidelines for Cardiopulmonary Resuscitation and Emergency Cardiovascular Care. Circulation. Published online October 20, 2020. doi:10.1161/cir.0000000000000918

Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!


blank
Yükleniyor..